SABIR SANDIĞIN ASLINDA KATLANMAK OLMASIN

SABIR SANDIĞIN ASLINDA KATLANMAK OLMASIN “Sabretmek” ve “Katlanmak” birbirine anlamca çok yakın bulunduğundan olsa gerek günlük hayatta sık sık birbirinin yerine kullanılan iki kavramdır. Oysa bu iki kavram arasında gözümüzden kaçırdığımız hatırı sayılır farklar var. Bahsettiğim farkı idrak edebilmek için öncelikle iki kavramın ne anlam taşıdığına bir bakalım. TDK tarafından, “katlanmak”; “hoş olmayan bir duruma, güç şartlara dayanmak, tahammül etmek” olarak açıklanmış. Sabretmek ise “sabır göstermek” olarak ifade edilmiş. Buradan yola çıkarak “sabır” kavramının TDK’daki anlamına göz attığımızda “sabır”; “acı, yoksulluk, haksızlık vb. üzücü durumlar karşısında, ses çıkarmadan onların geçmesini bekleme erdemi, dayanç” olarak ifade edilmiş.

Görüldüğü üzere yer verdiğim iki anlam da birbirine benzerlik gösteriyor. Hatta bu iki kavram için açıklama yoluna gidilirken “dayanmak” fiili ortak olarak kullanılmış. Anlamlar böyle iç içe geçmiş olsalar da bu kavramları birbirinden ayıran keskin çizgiler var. Sabretmek, bir gönül işidir. Bundandır ki gönüllülük arz eder ve kişinin tercihine dayanır. Gücünü sabredenin iç dinamiklerinden, potansiyelinden alır.

Tam da bu nedenle içseldir ve sabreden tarafından içselleştirilmiştir. Sabır, kişinin dışındaki nedenlerden beslense dahi sabretmek özünü içten alır. “Katlanmak” ise çoğu zaman bertaraf edemediğimiz bir otorite karşısında boyun eğmektir. Dış engeller, zorlamalar her ikisine de kaynaklık edebilir fakat seçimimizi ne yönde yapacağımızı, bu engellere gösterdiğimiz tepki belirler. Kişinin rızası burada belirleyici rol oynar. Hoşnut olmayana razı geliş varsa adı sabır olur ve bu rıza, sabredene, bu meşakkatli süreçte nefes olur, derman olur. Sabretmek, her ne kadar razı olmaksa da teslim olmak değildir. Aksine tüm gücünle direnmek ve mücadele etmektir. Elinden geleni tüm yüreğinle yapmak ve bu süreçte çekilen cefayı şükürle kucaklamaktır. Sabretmek acıyı bal eylemekteki ustalığı gerektirir. Sabır; ızdıraplıdır, çilelidir, acıdır ancak meyvesi baldır. İçinde hep bir iyimserlik barındırır, aydınlık bir yanı vardır. Umutları diri tutar, umut hep vardır. İnsan sevdiği şeyler uğruna sabreder. Sabretmenin mayasında sevgi vardır. İnsan; yarın için bugüne, aydınlık için karanlığa, sağlık için hastalığa, uyku için uyanıklığa, vuslat için hasrete, Leyla için çöllere verir meylini, emeğini, sabrını. Sevgi, sabra güç katar, dayanıklılık kazandırır. Bu nedenle sabır, katlanmaktan daha uzun ömürlüdür. Örneğin sabır çiçeği, sadece yedi gün sürecek saltanatı için yedi yıl bekler. Bir bilim insanı, sadece onun ve Tanrının tanıklık ettiği bir buluşa sahiplik edebilmek için bir ömrü feda edercesine sabreder. Ateşin, çömlekleri pişirdiği, sağlamlaştırdığı gibi sabır da ruhumuzu pişirir ve sağlamlaştırır. Katlanmak ise harlı bir ateştir. Dışı yakar ancak içi çiğ bırakır. Bu nedenle öze ulaşamaz. Ancak Mevlana’nın dediği gibi “sabır da yorulur”. Bu nedenle neye ne kadar sabredeceğimizi, gönül terazisinde tartmak icap eder. Her ne kadar sabır, tüm inanç otoritelerince önemli bir erdem olarak işaret edilse de ölçüyü kaçırdığımız her şey gibi ölçüsü kaçmış sabır da zehir etkisindedir. Aslına bakarsanız sabır, ölçüsü aştığında aynı formda kalmaz zaten. Artık onun adı katlanmak olur. Ve katlanmak yüreğe ağır gelir. Bu yazıyı okumak için zaman ayırdığınız için teşekkürler. Katlanarak değil sabrederek okumuş olmanız temennisiyle…

Görseller için https://www.sonsuzakademi.com/ http://www.felsefetasi.org/ ‘dan faydalanılmıştır.

Yazar: Sezen Güzel

İnternet sitesi https://mubatblog.online
Yazı oluşturuldu 180

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

English EN Français FR Español ES Türkçe TR
%d blogcu bunu beğendi: