Dostoyevski denilince aklımıza ilk gelen kitap Suç ve Ceza oluyor. En azından bende bu şekilde. Tüm kitaplarını okumasam da okuduklarım kadarıyla şunu söyleyebilirim ki romandaki derin anlatımı ve çatışmayı diğer kitaplarda bu kadar net yakalayamadım. İlk okuduğumda lise yıllarıydı ve bir haftada su gibi akıp gitmişti kitap. Okurken sanki dışarıdan bakan biri veya yazar değil bizzat Raskolnikov’un kendisi olmuştum. O dönemlerde içinde boğulduğum felsefi ve siyasi yaklaşımlarım gereği sanırım. Kitabı ikinci kez okuduğumda biraz daha Raskolnikov’dan çıkıp dışarıdan bakmaya başladım ama yine de tamamen kopamadım. Dolayısıyla bu yazıyı gönül rahatlığıyla yazıyorum ve belirttiğim her düşüncenin arkasındayım.

Raskolnikov yirmili yaşlarında bir genç. Babası ölmeden önce maddi olarak sıkıntı çekmemiş, hukuk okumak için Petersburg’a gittikten sonra ise fakirlik yakasına yapışmıştır. Kenar mahallede küçük bir odada kalıyordur. Genel olarak Rus edebiyatında betimlenen odaları düşünün. Bir yatak, masa ve dolap. Eski eşyalar, boğucu duvarlar. Bizim Rasko da aynı böyle bir odada yaşıyor. Parasızlıktan ve psikolojik durumundan ötürü hukuk eğitimini tamamlamamış. Annesi ve kardeşi sırasıyla Pulheriya Aleksandrovna ve Avdotya Romanovna (Dunya). Kahramanımızın tam adı ise Rodion Romanoviç Raskolnikov.
Tartışmaya geçmeden önce olayı kısaca özetlemek istiyorum (kitap yaklaşık 700 sayfa pek de kısa olmayabilir).
OLAY ÖRGÜSÜ

Alyona İvanovna adlı tefeci kadın -eşyaları rehin alıp dörtte biri kadar para veriyor- ve kız kardeşi Lizaveta evlerinde ölü bulunuyorlar. Eşyaların çoğu ve paralar çalınmış, yaşlı kadının kafası bir balta darbesiyle ikiye ayrılmış.
Olaydan önceki günlerde Raskolnikov tefeci kadına rehin bırakıp para almıştı. Soluğu meyhanede alan kahramanımız iki adamın konuşmasına kulak misafiri olur. Sohbetlerinin en çarpıcı kısmı ise gerçekten ihtiyacı olan insanlara yardım etmek için bir kötüyü ortadan kaldırmaktır. Bahsettiğimiz kötü ise Alyona İvanovna. Raskolnikov’un zaten uzun süredir aklında olan bu düşünceyi o gün meyhanede duyması kafasını daha çok karıştırır. Saatlerce bunu düşünür. Ve sonunda olay gerçekleşir. Paltosunun içine sakladığı balta ile hem tefeci kadını hem de rastlantı sonucu eve gelen Lizaveta’yı öldürür.
Arada daha birçok olay oluyor ama yazının amacı kitabı kısaltarak yazmak olmadığı için sona geliyorum. Raskolnikov cinayeti itiraf eder ve kürek cezasına çarptırılıp Sibirya’ya gönderilir.
ÖNEMLİ KARAKTERLER
Sonya. Raskolnikov’un rastlantı sonucu tanıştığı Marmeladov adlı ayyaş bir eski memurun kızı. Ailesine bakmak için fahişelik yapıyor. İnandığı din ile mesleği tam bir tezat içinde olsa da Tanrı’nın onu bağışlayacağına inanıyor. Sürekli haç taşıyor ve İncil okuyor. Hayatın altında ezilmiş, yoksulluk prangalarından pis bir çukura düşmüş genç kız. Sonya Semyonovna.
Svidrigaylov ise bir yanı tamamen pislik, pedofili (ne kadar psikoseksüel bir hastalık olarak tanımlansa da benim tanımlamam çok daha ağır gelecektir, o nedenle yazıda buna fazla yer vermeyeceğim) bir yanı ise kısmen iyi bir adam. Raskolnikov’un kardeşi Dunya’ya, hastalıklı bir aşk besleyen, ona kötü zamanlar yaşatmış biri.
Ayrıca Raskolnikov’u daha yakından tanımak isterseniz https://www.hukukpolitik.com.tr/2016/11/01/dostoyevskinin-suc-ve-cezasinin-incelenmesi/ sayfasına göz atabilirsiniz.
BİTLER VE ÜSTÜN İNSANLAR BÖLÜMÜ
Romanda insanlar iki gruba ayrılır -Raskolnikov’un gözünden-. Bir grup sıradan, önemli kararlar alamayan ve sadece üreyip ölen insanlardır. Bunlara bitler diyeceğiz. Diğer grup ise üstün olanlar, topluma büyük katkılar sağlayan ve bu yolda can alabilenler. Bir nevi Tanrı misali.
Tahmin edebileceğiniz üzere Alyona İvanovna, insanların yoksulluk ve çaresizliklerinden yararlanan pis bir bit. Fazlasıyla zengin. Dünyaya hiç katkısı yok ve tahmini 10 sene sonra ölecek. Diğer yanda ise Raskolnikov -ve onun gibi daha yüzlerce genç-, üniversite eğitimi gören, parasızlık çeken gibi gibi. Ve belki de bu gençlerden biri yıllar sonra çok çok büyük, üstün bir lider olacak. Binlerce hayat kurtaracak, haksızlığın önüne geçecek, muhtaçlara yardım edecek. Önündeki tek engel ise para. Sizce bu gencin Alyona İvanovna gibi bir biti öldürmesi onun hakkı mıdır ve bu durum onu kötü biri yapar mı?
Öncelikle romanda olanlardan esinlenerek bu soruya cevap vereceğim. Raskolnikov kadını öldürür, yani sadece Tanrı’nın elinde olduğuna inanılan bu güce kendisinin de sahip olduğunu kanıtlar. Bu birçok açıdan bencillik ve hırs olarak yansısa da sonrasında olanlar tam tersidir. Artık toplum kuralları, ahlaki değerler gibi yaşama hakkını destekleyen düşünceleri ağır basmaya başlar. Büyük bir pişmanlık içindedir ve derin acılar çeker.
Kendi düşüncelerimi aktaracak olursam ben Raskolnikov’u destekliyorum, yani en baştaki düşünceleri. Büyük şeyler başarmak için önüne çıkan bir sorundan kurtulmak, hele ki bu hikayedeki gibi yaşlı ve toplumun kanını emen bir bitten kurtulmak yazılı olmayan haktır.

¹“O zaman şunu anladım, Sonya. İktidar, ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere verilir. Bir tek şey söz konusuydu burada, cesaret! Böylece hiç kimsenin, hiçbir zaman düşünmediği bir şey geldi aklıma! Evet hiç kimsenin! Bütün bu saçmalıkların yanından geçerken, hiç kimse bunları kuyruğundan tuttuğu gibi, “cehenneme kadar yolunuz var,” deyip fırlatıp atmaya cesaret edememişti; evet, gün gibi açıktı bu! Ne kimse cesaret edebilmişti böyle bir şeye ne de şimdi eden vardı! Ben… işte bu cesareti göstermek istedim ve… öldürdüm… Ben yalnızca cesaret göstermek istedim, Sonya, hepsi bu!”
ŞİŞKO ADAM İKİLEMİ

Bunu hepimizin bir kere duymuş olduğu şişko adam ve kötü şişko adam ikilemi ile örneklemek istiyorum. Şişko adam ikilemi;
²″Bir tren, tek bir ray hattı üzerinde, kesinlikle kaçamayacak ve trenin çarpması durumunda tamamı kesinlikle ölecek konumda olan 5 kişinin üzerine gitmektedir. Siz, bu sırada, trenin altından geçeceği bir köprünün üzerindesiniz ve yanınızda, sizinle beraber trenin 5 kişinin üzerine gelişini izleyen devasa boyutlarda ve şişman bir adam var. Bu adamın, o insanlarla ve bulundukları durum ile hiçbir ilgisi olmadığını biliyorsunuz. Aynı zamanda, şişman adamın raylarda bulunması durumunda, trenin ona çarparak kesinlikle durabileceğinden eminsiniz.
Bu durumda, 5 kişiyi kurtarmak adına, normalde raylara düşmeyecek olan şişman adamı, kendi ellerinizle raylara iter miydiniz? ”
Kötü şişko adam ikileminde ise tek fark 5 kişiyi raylara bağlayan adam bizim şişko adamımız.
Ben ikisinde de adamı iterdim. Düz mantık bir kişi mi beş kişi mi kurtulmalı diye düşünürdüm. Ama o adam yerine bir bebek olsa veya çocuk -ve yine treni durdurabilir- o zaman 5 kişiyi kurban ederdim. Çok acımasız görünebilir. Fakat ben bir çocuğun dünyayı değiştirebilme ve güzelleştirme ihtimalinin 5 orta yaşlı insandan daha fazla olduğuna inanıyorum. Belki o bebek bir Atatürk, Che Guevara, Martin Luther King olacak? Olasılık olarak düşündüğümüzde bebeği kurtarmak çok daha ağır basıyor. Fakat bebek olmadığı ve bizim klasik şişko adamımızı düşündüğümde ise bu olasılıklar birbirine yakın, burada devreye sayı ve topluluk giriyor. Mümkün olduğunca en fazla hayat nasıl kurtarılacaksa o yolu seçerim ve adamı kurban ederim.
Ne alaka, Raskolnikov’dan çıktık buraya geldik diyebilirsiniz. Raskolnikov ikilemimizdeki bir bebek/çocuk, yaşlı bit ise tren raylarında ölmeyi bekliyor. Veya birden çok bit. Raskolnikov’u kurtarmak belki de dünyayı kurtarmak olacaktır.
Ama düşüncelerimin yanlış anlaşılmasını istemem. Yani ne olursa olsun üstün insanların istedikleri her şeyi yapma hakkına sahip olduğunu savunmuyorum. Sadece ve sadece gerektiğinde, önlerindeki engelleri kaldırma hakları olduğunu savunuyorum.
UFAK BİR FELSEFİ DOKUNUŞ
Felsefi açıdan yaklaşırsak şişko adam ikileminde Bentham’ın faydacılığını destekliyorum. Bentham’ın faydacılığı nedir? ³ “En büyük sayının en büyük mutluluğu için eylemde bulunmaktır. Dolayısıyla en çok kişi için iyilik, doğru ve yanlışın ölçüsüdür.”
Bu noktada Kant’ın ödev ahlakı ve faydacılığı ile bir çatışma içerisine girmiyoruz aslında. Şöyle ki Kant’a göre;
⁴ “Biz eylemde bulunurken bunun sonucunu her zaman bilemeyiz. Yani, iyilik için yaptığımız bir eylem, kötü sonuç doğurduğunda bu bizi kötü yapmaz. Eylemleri sonuçlarına göre ahlâk açısından değerlendirmek bir hatadır.”
Yani bahsettiğimiz bebek belki de çoğumuzun gözünde göreceli bir kötü imaja sahip olan Hitlervari bir diktatör olacaktır. Ama bu bizi kötü veya ahlaksız yapmaz.

-Kant ve Bentham’ın faydacılık anlayışları örtüşmüyor burada kesinlikle bunu savunmak istemedim, ama farklı açılardan baktığımızda ahlaki sorgulaması ve doğruluk ölçütü ayrı olan iki tanımlamayı tek bir örnekte birlikte görebiliyoruz. Dilerseniz Kant ve Bentham’ın felsefi yaklaşımlarını daha detaylı okuyabilirsiniz. –
SONYA-RASKOLNİKOV ROMANTİZMİ
Aşkın üç fazı olduğundan bahsedilir.
İlki amfetamin fazı -feniletilamin/dopamin/nörepinefrin- fazı da denir. Bu ilk evre, ilk görüşte aşk -feniletilamin aşkı- ve tamamen gözümüzün kör olduğu evredir. Küçük bir örnek verecek olursak çok soğuk bir haftada iki âşık, ikisinde de mont var. Biri diğeri üşüdüğü için çıkarıp montunu veriyor ve incecik bir bluzle kalıyor. Normalde bu mantıklı değil yani her şeyden önce insan aslında bilinçli veya bilinçsizce yaptığı eylemleri hayatta kalmak gayesiyle yapar. Ama bu ilk evrede tamamen kör oluruz, karşımızdakinin eksiklerini göremez onu mükemmelleştiririz. Limbik sistem tahtına oturur ve prefrontal korteksi mahkum eder. Bu evrede duygular ve cinsel istekler de çok yüksektir.
İkinci faz endorfin fazı. Bağlılığın arttığı ve ilk fazdaki kimyasalların etkisinin azaldığı fazdır.
Üçüncü faz ise oksitosin fazı. Sakinliğin ve derin bağlılığın egemen olduğu faz da diyebiliriz.
Bunları neden anlattım? Romanda Raskolnikov ve Sonya, tanımlanması çok güç ve bir o kadar da mükemmel romantizm yaşıyorlar. Bunun temeli ikisinin de toplum kurallarının ve Sonya için geçerli olarak -Raskolnikov dine bağımlı değil- din kurallarının dışına çıkmış olmaları. İkisi de acı çekiyor, çok derin acılar. Ve aslında aşkın gücüyle yeniden doğuyorlar. Hayatlarında tertemiz bir sayfa açarak birbirlerini düştükleri çukurdan çıkarıyorlar.
İlginç olan şu ki bu ikili arasında aşkın ilk evresini göremiyoruz. Tabii ki bu evreler her ilişkide belli bir zamanda ve kesinlikte olacak diye bir şey yok ama genel olarak ilk evre yaşanır. Hem de dolu dolu yaşanır -kendi ilişkilerimizde de görebiliriz bunu-. Sonya ve Raskolnikov 2. aşamadan başlayıp hızla oksitosin fazına geçiyorlar. Detaylandırmak istemiyorum çünkü bunu okuyup anlamak en doğrusu olacaktır.
LAZARUS’UN DİRİLTİLİŞİ

Buna yazımda yer vermemin asıl nedeni yeniden diriliş kavramını kitabın bütününde hissetmemiz. Raskolnikov ve Sonya bunu başarabilmişken, Marmeladov ve Svidrigaylov başaramamıştır. Ayrıca Sonya’nın bunu Raskolnikov’a okuduğu uzun bir bölüm var romanda.
Yuhanna İnciline göre, hastalanan Lazarus’un kız kardeşleri İsa’ya haber gönderiyorlar ve ağabeylerini iyileştirmesini istiyorlar. Ancak İsa Lazarus’un ölümünden dört gün sonra gelebiliyor. Ve tekrar İncil’e göre mezarında dört gündür ölü olan Lazarus’u diriltiyor. Küçük bir not, Lazarus refleksi adını buradan alır. Kitabı okuduktan sonra aradaki bağlantıyı çok net anlayabilirsiniz o nedenle bunu da size bırakıyorum.
Detaylı bilgi almak isteyenler linke göz atabilirler.
(https://www.urantia.org/tr/urantianin-kitabi/168-makale-lazarusun-dirilisi)
KAYNAKÇA
¹ SUÇ VE CEZA, F.M.DOSTOYEVSKİ,İŞ BANKASI KÜLTÜR YAYINLARI, XX. BASIM, 2017, SF 522
²(https://evrimagaci.org/tramvay-problemleri-ve-etik-ikilem-sorulari-siz-olsaniz-ne-yapardiniz-1563)
³ BENTHAM VE MİLL’İN KLASİK FAYDACILIĞI BAĞLAMINDA MUTLULUK PROBLEMİ, SEBİLE BOŞOK DİŞ, SAYFA 3 (Kolay Ulaşım için https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/386581 )
⁴ (http://www.antalyatabip.org.tr/haberler/guncel-haberler/iyi-niyet-ve-odev-ahlaki)
Yazar: Rabia Topgaç