UMMAK, KÜSMEKTİR!

Yaşama gözlerimizi açar açmaz, hayata dair beklentilerimiz başlar. İlk beklentimiz; güvenli bir kucak, sıcak bir memedir. Zamanla biz büyüdükçe, beklentilerimiz de büyür, çoğalır. Gün gelir hayatımızı, bu beklentiler yönetmeye başlar. Mutlu ya da mutsuz olmamız, hayattan aldığımız tatmin, insanlarla kurduğumuz ilişkinin kalitesi, beden ve ruh sağlığımız ve daha bir sürü şeyin beklentilerimizle doğrudan bağlantısı vardır.
Son zamanlarda, “beklentiler” ile ilgili oldukça iddialı sözler işitir olduk. Robin Sharma, “İnsan beklentisi kadar mutludur. Formül: sıfır beklenti, sonsuz mutluluk” diyor. Robin Sharma’nın işaret ettiği, “sıfır beklenti” ye erişmek mümkün mü yoksa bu bir ütopya mı? “Sıfır beklenti” bana pek mümkün görünmüyor. İnsanlarla olan ilişkilerimizde, maddi beklentileri sıfırlayabiliriz belki ama manevi anlamda bir beklentimiz illaki az da olsa saklı kalacaktır. Bir kahvenin kırk yıl hatırının sayılmasını salık veren bir kültürden geliyoruz. Atalarımız, vefayı baş tacı yapmış, vefasızlığı ise hor görmüş. Peki, vefa dediğimiz şey; hatırlanma beklentisi değil de nedir? İyilik yaparken karşılık gözetilmez. Ama iyiliğin, yerine ulaştığını görmeyi hepimiz umarız. Dostun acımızı sarmasını, sevincimizi çoğaltmasını umarız.

Yakalandığımız amansız hastalıktan kurtulup yeniden hayatı kucaklamayı umarız. Velhasıl ummadan yaşanmıyor. Beklemek, ummak; bir şekilde bizi hayata
bağlıyor. Ama bizi hayattan koparan da yine o “umma” hali oluyor. Bir Anadolu deyişi: “Ummak, küsmektir.” diyor. Çünkü bütün hayal kırıklıkları; özünü, karşılık bulamamış beklentilerden alıyor. Beklenti, ne kadar büyükse; yıkım da o denli büyük ve dramatik oluyor. Şair Nilgün Marmara,
“Beklentim yokmuş gibi davranıp, içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum.” sözleriyle bu
yıkımı çok güzel ifade etmiş.

Bizi hayata bağlayan da, bizim hayata küsmemize neden olan da beklentilerimiz ise; en akılcı yaklaşım
bu konuda dengeyi iyi kurmak olacaktır. “Kime, neye, ne kadar beklenti duymalıyız? ” sorusunun
cevabı çok önemli. Çünkü yanlış cevaplar, bizi hayatın kıyısına rahatlıkla çekebilir. Kendimizle ilgili
beklentilerimizde de gerçekçi olmak, kendimize dair ayakları yere basan, hayatla bağdaşan beklentiler
beslemek sağduyulu bir yaklaşım olacaktır. Boş beklentiler; benlik duygumuzu zedelemekten,
ruhumuzu hırpalamaktan öteye gitmeyecektir. Aslında bütün anlatmak istediklerimi, Edebiyatımızın
usta yazarı, Sabahattin Ali çok güzel özetlemiş; “Bu hayatta, mutlu olmanın yolu; beklentiyi düşük
tutmaktır. Yoksa kanatlarından vurulmuş kuşa dönersin
.”

Görseller
https://images.app.goo.gl/aCRH55PZBPykbeze9
www.star.com.tr ‘ den faydanılmıştır.

Yazar:Sezen Güzel

İnternet sitesi https://mubatblog.online
Yazı oluşturuldu 180

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

English EN Français FR Español ES Türkçe TR
%d blogcu bunu beğendi: