Zamana Başkaldıran Eser; Belleğin Azmi

Belki nefes aldığımız müddetçe sürükleniyoruz sadece. Belki de nefesten öte bir sürükleniştir. Bazen iliklerimize kadar hissederken boşluğu, bazen sineye çeker yüzümüzün en ince çizgisini dahi kırıştırarak bir ağız dolusu güleriz. Lakin bitiverir bu kahkaha. Nitekim hep bir arayıştır hayat. Benliğini, evreni. Kavramlar ve kalıplar sığmak istemez anlamlarına. ”Daha fazlasıyım” diye haykırır. Peki zaman? Akıp giden mi, kaybolan mı, ya da hiç yok mu? Kendi çaresizliğimizden ona güç yüklemişizdir belki. Ya o da bu yükün altında ezildiyse? Ya direnmek, onun için de sandığımız kadar mümkün değilse? Kafamdaki soru işaretleriyle boşluğa dalmış gözlerimi İspanyol ressam Salvador Dali’nin muhteşem eserlerinden biri olan ”Belleğin Azmi-Eriyen Saatler” e çeviriyorum.

Saatler, zamanın nesneleştirilmiş halidir. Eriyen saatlere düşüncelerim ritim tutmaya başlıyor. Kafam daha da karışıyor. Kim bilir, hangi bilinmezliği bilme isteğiyle bir gerçeği bu denli süsleyip soyutlandırarak güçlendirmiş. Dali’nin muazzam eserinde, yağlı boyanın tuvale her dokunuşundaki oluşturduğu mana sanata güç katıyor.

Canlı bir mekan, Katalonya Dağları, dalgalı deniz, sakin kumsal. Gökyüzüyle denizin net ayırt edilemediği ince çizgi. Her şey yolundaymış hissine kapılırken paradokslar zinciri başlıyor aniden. Geçmişle gelecek kavga eder, bilinçle bilinçdışı insanı paylaşamaz. Sanat zamanı kovalar. Bellek tahammülsüzleşir ve her şeye savaş açar.

Akıp giden saatler… Camembert peyniri olduğunu söyler Dali bunların. Gördüğü halüsinasyonlarla eriyen peynirin yapış yapış olma durumunun saatlerle özdeşleştirilmiş halidir. Tabloda Sigmund Freud’un rüzgarı eser bir yandan. Bir yandan da Albert Einstein’in görelilik kuramı serpilmiş tabloya. Sürrealizm, Dali’ye dikilmiş bir gömlektir adeta ve burada da kendini göstermiş. Zaman belirsizleşmiş, eriyen saatlere sinekler konmuş. Peki sineğin güneş etkisiyle gölgesinin insanı andırması? Ya sinek erittiyse saati? Sinek avantajdır Dali’ye göre. ”Taparım sineklere. Bir tek güneş altında çırılçıplak ve sineklerle kaplıysam kendimi mutlu hissederim” demiş Dali. Kızıl cep saati, büyüklü küçüklü karıncalarla kaplı. Kızıl, yanmaktır belki de. Pişmektir, olgunlaşmaktır. Dali’ye göre karıncalar bozulmanın sembolü. Peki nedir bundaki mana? Olgunlaştıkça tükeniyoruz belki. Ya da tükendikçe mi olgunlaşırız? Bir muammadır, çözülemeyen.

Ya kurumuş zeytin ağacı üzerindeki eriyen saat? Üstelik zeytin denince, dalgalarının hırçınlığıyla masumluğu birbirini kovalayan, bir o kadar da huzur kokan Akdeniz canlanır gözümde. Yunan mitolojisini zenginleştiren unsur. Bu eserde de kendine layık yeri bulmuş. Kurumuşluk, ölümdür belki. Ama varlığını ve etkilerini sürdürür. Asla yok olmamıştır. Geçmişten şimdiye örülen ağdır, tecrübe akışının olduğu. Belki de geçmişi bekleyiş. Sahi nasıl beklenir geçmiş? Geçmişi mi özleriz, yoksa geçmişi yaşamak umuduyla geleceği mi isteriz? Saatler eridikçe gelecek şekillenir. Geleceğin kalıbı da geçmiş değil midir? Yaşam, zamanın belleğe hapsoluşudur. Dali ” Zaman, canım işte. Tarih ağacının meyveleri. Tatlılardan zamanı, tarihleri ısmarlar onları yerim.” düşüncesiyle yaklaşmıştır zamana.

Altın oranda insan figürü dikkatleri üzerine çekmede geç kalmaz. Çünkü, kirpiklerin naif süzülüşü, her biri farklı istikamete hazırlanan göçmen gibi. Aynı zamanda birbirlerini incitmemek için mesafeli yol alışları, üzerinde eriyen saatin yelkovanıyla kardeş gibi. Zamandan izler taşıyoruz. Zamanın parçasıyızdır belki.

Dali’nin kendini anlattığı en güzel yol. Fırçaya korkusuzca hükmedişi; doğanın dansını ve nesnelerin çırpınışını, heterojen parçaları estetik nitelikle birleştirmiş. En sonunda Eserini bizlerle buluşturmuştur. Adeta zamanın yolculuğunu görsel şölenle sunmuş bize. Bunlarla yetinmeyip yıllar sonra eserini tekrar yorumlamıştır.

Yazımı, eseriyle zamanı kalıplarından arındıran Dali’nin sözüyle noktalıyorum ”Zaman, insanın sandığından daha dirençsizdir”. Çünkü, bizler, mutluluk tuzağı örülen duvarlara kanmış; bizler, zaman içinde tükenenler. Gün geçtikçe cevap aradığımız sorulara, sorularla cevap verenler. Belki de yaşamaya geç kalanlar. Bizler, belkilerle savrulanlar. Belki de sonsuza dek bilinemeyecek sır.

Kaynakça

https://www.wannart.com/gercek-ile-gercekustunun-karisimi-belleğin-azmi

Salvador Dali ile ”Belleğin Azmi’ne bir bakış , Dr Gülşah Meral Özgür

Academia.edu: ZAMANIN BELLEĞİ’NE BİR BAKIŞ -Salvador Dali’den Borges’e, Carlos Fuentes’ten Murat Gülsoy’a Belleğin Keşfi , https://www.idildergisi.com

Görseller: Google Resimler

Yazar:Reyhan Gökmen

İnternet sitesi https://mubatblog.online
Yazı oluşturuldu 180

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

English EN Français FR Español ES Türkçe TR
%d blogcu bunu beğendi: