Beyindeki elekriksel aktivitenin keşfi ve elektroensefalogram(EEG) ile gösterilmesi, uyku tıbbının gelişimine, ve böylece uykunun evrelerinin anlaşılmasına ve uyku ile sağlık arasındaki ilişkinin araştırılmasına olanak sağladı. Daha sonrasında hız kazanan araştırmalar ve günümüz çalışmalarının sonuçları, yetersiz uyku ile hipertansiyon, obezite ve tip-2 diyabet, bozulmuş bağışıklık fonksiyonu, kardiyovasküler hastalık ve aritmiler, duygudurum bozuklukları, nörodejenerasyon ve demans ve hatta yalnızlık ve depresyon dahil olmak üzere çok çeşitli bozukluklar arasındaki bilinen ve şüphelenilen ilişkileri güçlendiriyor.
Ancak uykunun öneminin daha çok anlaşılmasına rağmen, mümkün olan tüm zamanı ve günün 24 saatini kullanmaya yönelik modern endüstriyel baskılar, vardiyalı çalışmaya ve neredeyse her şeyin 7/24 çalıştığı bir dünyaya yol açtı. Zamana o kadar çok değer vermeye başladık ki, uyku genellikle can sıkıcı, istenmeyen ve zamandan çalan bir kesinti, daha çok ve daha uzun süre çalışmak için yeterli iradeye sahip olmadığımızda yaptığımız zaman israfı ve savurganlığı gibi gelmeye başladı bize. Fakat yaşamlarımız ne kadar yoğun ve telaşlı olursa olsun, güvenliğimiz, ve zihinsel ve fiziksel sağlığımız için uykunun önemi hakkındaki araştırmaların bize gösterdiklerini görmezden gelemeyeceğimiz gün geçtikçe daha açık hale geliyor.
“Uykunun birden fazla işlevi olduğunu kesin olarak biliyoruz” diyor Pennsylvania Üniversitesi Perelman Tıp Fakültesi Psikiyatri Bölümü’nde Uyku ve Kronobiyoloji Anabilim Dalı Başkanı ve Profesörü olan Dr. Dinges. “Doğa, bir organizmanın işleyişini optimize etmek için genellikle tek bir sistem veya biyolojiyi birden çok şekilde kullanacak şekilde cimri olma eğilimindedir. Örneğin, uykunun uyanıklık bilinci için kritik olduğunu biliyoruz. Yani sağlıklı ve açık bir şekilde düşünebilme, ihtiyatlı, tetikte ve uyanık olma, ve dikkati sürdürme yeteneği için aslında doğru ve yeterli uyku şart. Ayrıca uyku sırasında anıların pekiştirildiğini ve uykunun duygusal düzenlemede kilit bir rol oynadığını da biliyoruz.”
Dr. Dinges ve diğer bilim adamları yürüttükleri araştırmalarla, bilişsel performansın ve dikkatin, 16 saatten fazla sürekli uyanıklıktan sonra oldukça hızlı bir şekilde azalmaya başladığını göstermişler. Aynı zamanda uyku yoksunluğundan kaynaklanan eksikliklerinin zamanla birikebileceğini, ve bunun da sonuç olarak uyanıklılık durumunda devamlı ilerleyici bozulmalara yol açabileceği gösterilmiştir.
Kesintiye uğramamış bütün bir uykunun, uyanıklılık işlevleri ve sağlığımız açısından daha iyileştirici olduğu da vurgulanmakta. İdeal bir uyku, sirkadian saatimizin bizim için geçici bir dinlenme zamanı olarak programladığı zamanda olan uykudur. Aynı zamanda uygun fizyolojik aşamalardan geçecek uzunlukta ve bütünlüktedir, ve uykunun REM ve REM dışı bölümlerini içerir.
Günlük uykusu uzunluk olarak yetersiz veya sürekli kesintiye uğrayan insanlar biriken uykusuzluklarının iş performanslarına, hafızalarına, doğru ve hızı düşünme becerilerine, kısacası kognitif foksiyonlarına getirdiği yükün çoğunlukla farkında olmamaktadırlar. Bu durum psikolojik iyi hallerine de yansımaktadır ve stres hallerini şiddetlendirmektedir.
Dr. Dinges ve meslektaşları, yürüttükleri bir çalışmada katılımcıların değişen derecelerde uyku yoksunluğunun ardından “yüksek” ve “düşük” performans talepleriyle karşılaştıklarındaki ruh halleri gözlemlediler. “Uyku yoksunluğu çekenler düşük stres faktörlerine karşı, uyku yoksunluğu çekmeyenlerin yüksek stres faktörlerine karşı verdiği tepkiler kadar tepki verme eğiliminde oldular,” diyor Dr. Dinges. “Başka bir deyişle uykusuz kaldığımızda duygusal ve sosyal olarak çok daha hassas olma eğiliminde oluyoruz. Ben bu durumu, ‘Masamda kim vardı ve kahve fincanıma kim dokundu?’ fenomeni olarak ifade ediyorum. Uykumuzu alamadığımız zamanlarda hafif stres etkenlerine karşı bile aşırı tepkiler verdiği ya da çok olumsuz duygusal hallere büründüğü hepimizin mutlaka olmuştur.”
Peki ne kadar uyku bizim için yeterli uykudur? Bilim adamları onlarca yıllık araştırmalardan sonra artık bu soruya cevap vermek için yeterince kanıt toplamış durumdalar. Uyku süresi yedi saatin altına düştüğünde ve özellikle altı buçuk saate veya daha azına doğru hareket etmeye başladığında, bir dizi farklı bozukluğun yaygınlığının artmaya başladığını söylemekteler. Birçok uzman, insanların hedeflemesi gereken bir tür “tatlı nokta” olduğu ve ortalama sağlıklı bir yetişkin için bu noktanın ideal olarak yedi ila yedi buçuk saat arasında olduğu konusunda hemfikirdirler.
Bütün bunlardan hareketle uykunun artık tartışılmaz öneminin farkına varmalıyız, ve nicel ve nitel açıdan doğru ve yeterli uykumuzu almaya özen göstermeliyiz. Çünkü uyku bizi işlerimizi yapmaktan alıkoyan bir kesinti değil, bilişsel ve fiziksel performansımızı korumak için zaman ayırlmamız gereken bir iyileşme zamanıdır.
Kaynakça:
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC6281147/
https://www.pexels.com/tr-tr/fotograf/masaya-yaslanmis-kadin-3767411/
https://pixabay.com/illustrations/meditation-mindfulness-1000062/
Yazar: Ayşegül Demirkol