Akıllı telefonlar, yaygınlaşmaları ve bize sağladıkları sebebiyle şüphesiz hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Haliyle saniyeler içinde dünyanın her yerinden insanlarla iletişim kurmamızı sağlayan sosyal medya da. Neredeyse hepimizin bir ya da birkaç sosyal medya platformunda profillerimiz var. Boş zamanlarımızda kafa dağıtmak, videolar izleyip eğlenmek, farklı insanlarla iletişime geçmek için kullanıyoruz bu kanalları. Peki, sosyal medya kullanımı, hayatımızı sadece hızlandırdı ve gerçekten kolaylaştırdı mı?
Son zamanlarda yapılan araştırmalar, sosyal medya kullanımı ile depresyon arasında bir korelasyon olduğunu ortaya koyuyor. Yoğun sosyal medya kullanıcısı genç erişkinler arasında depresyon oranı %66 iken sosyal medyada çok daha az vakit geçirenlerin depresyon oranı %13 olarak saptanmış. Elde edilen veriler her ne kadar sosyal medya kullanımının mı depresyona sebep olduğunu yoksa depresyondaki kişilerin mı sosyal medya kullanımına yöneldiğini açıklayamasa da, dikkate değer bir ilişki söz konusu. Ayrıca sosyal medyanın depresyona nasıl sebep olabileceğinin temellendirildiği birçok teori mevcut.
Uzmanlar, sanal iletişimin gerçek hayattaki iletişime göre oldukça yüzeysel kaldığını, ve derin ve empatik bağlar kuramadığımız bu iletişim şeklinin bizi duygusal olarak tatmin etmeyeceğini söylüyor. Bazıları ise sosyal çevresi veya toplum tarafından kabul görmediğini düşündüğü için iletişim kurmakta zorlananlar için hayat kurtarıcı olduğunu savunmakta.
Sosyal medya, bir “edinilmiş izolasyon” nedenidir. Bunun harcanılan zamanla ilgisi olabileceği gibi, görülenlerle de ilgisi olabilir. Yani kişiler, sosyal medyada harcadıkları zaman yüzünden gerçek hayatı daha az deneyimledikleri için “hayatın dışında kalıyor” olabilirler. Başka bir açıdan bakıldığında, dahil olmadıkları fotoğraf karelerini gördükçe kendilerini “hayatın dışında kalmış zannediyor” da olabilirler. Böyle bir durumla karşı karşıya kalmak ise tehlikeyi daha da büyütüyor çünkü uzmanlar birçok kişinin “moralini bozan ve onları üzen şeyleri düşünmemek için sosyal medyaya adeta sığınıyor” olabileceklerini ifade ediyorlar.
Depresyona eğilim oluşturan bir başka sebep ise özellikle genç kızlarda daha belirgin olarak görülen özgüven kaybı. Bunun en önemli sebebi ise, en mükemmel fotoğraflarını gerçekçi olmayan düzenlemelerle paylaşanların oluşturduğu normallik algısı ve sosyal medya kullanıcısı kişilerin kendilerini bu “normaller” ile kıyaslaması.
Tabi bu durum sadece başkaları için değil, mükemmel içerik üreticileri için de sağlıksız olabiliyor. Çünkü herkese ne kadar mükemmel bir hayatı olduğunu kanıtlama ihtiyacı, kanıtlayamadığında çevresi tarafından reddedilme, ve mükemmel halinin beğenilip gerçek kendisinin beğenilmeme korkusunu da beraberinde getiriyor.
Sosyal medya yalnızca sebep olduklarıyla değil, engel olduklarıyla da depresyona eğilim oluşturuyor. Sosyal medyaya ne kadar çok vakit ayırırsak, kişisel gelisimimizi sağlayan, bize başarma duygusunu tattıran, gerçek ve duygusal ilişkiler kurmamızı sağlayan fiziksel aktivitelere, etkinliklere, yeni beceriler öğrenmeye o kadar az vakit ayırabiliyoruz. Belki telefonumuza gelen bir bildirim, paylaşımımıza gelen bir beğeni veya güzel bir yorum anlık dopamin salgılanmasına neden olabilir ancak bu, tatmin etmekten ziyade bağımlılık yapıcı bir şeydir.
Bu bağımlılıktan, bu yükten kurtulmak da her şeyde olduğu gibi bizim elimizde. Sosyal medya kullanımının göründüğü kadar masum olmadığının bilincine ve bizden götürdüklerinin farkına varmak, ilk adım olsun. Bu ilk adımı attıktan sonra bilinçli olarak hayatımızda yapacağımız düzenlemeler yalnızca sosyal medyanın değil, bütün olumsuzlukların etkilerinden kendimizi korumamız sağlayacaktır. Uzmanlar, hayattan alıkoyulmamak için her işimizi önceliklendirmemizi öneriyorlar. Günlük, haftalık, aylık hedefler koymak ve buna uygun programlar hazırlayıp takip etmek faydalı olabilir. Ayrıca hayattan tatmin olmak için kendimizi gerçekleştirecek uğraşlar edinmemiz önemli. Bu, yaptığımız işte ilerlemek, veya dil öğrenmek, müzik aleti çalmak, resim yapmak gibi yeni beceriler edinmek olabilir. Yoğun hayat temposuna sahip biriyseniz, arada durup nefes almak için sosyal medya hesabınızı kontrol etmektense sizi gerçekten rahatlatacak molalar verebilirsiniz. Bu, bir arkadaşınızla 5 dakika sohbet etmek, dışarı çıkıp kısa bir yürüyüşle hava almak, veya bir kahve almaya gitmek olabilir.
İletişim elbette bir ihtiyaçtır. Sanal iletişim ve sosyalleşme alanlarını yalnızca bizim istediğimiz kadar ve bize hizmet edecek şekilde kullanmalı, kontrolü elimizde tutmalıyız.
Sizden zaman ve moral çalan faktörlerden uzaklaşıp gerçek hayatınıza yatırım yaparak gerçek kazanımlar elde ettiğinizde işinizde daha başarılı, hayatınızdan daha memnun olmaya başlayacaksınız
Kaynakça:
http://whygethelp.com/wp-content/uploads/2018/08/Does-Social-Media-Cause-Depression.pdf
Yazar: Ayşegül Demirkol