Hayallerimizin, düşüncelerimizin gerçekten ne kadarı bize ait? Toplum içerisinde herkesin psikolojik olarak birbirini oyun hamuruna şekil verir gibi yoğurduğu bu koskocaman çarkta, gerçekten herhangi bir şey bizim olabilir mi?
Toplum tarafından mutlu olmak için her şeye sahip olduğu düşünülen bir kişi hala mutlu değilse bu bir şımarıklık mı? Yoksa o kişi kendisinin değil toplumun hayallerini mi gerçekleştirdi?
Yeraltı edebiyatından tanıdığımız, Dövüş Kulübü isimli popüler filmin uyarlandığı kitabın yazarı olan Chuck Palahniuk, Görünmez Canavarları’nda bize bu soruları soruyor.
Burada gerçekten isteme görevini yerine getirecek bağımsız bir bilinç var mı gibi soruları sormadan sizden bir şey rica ediyorum.
Bir anlığına durun ve hayallerinizi düşünün. En büyük hayalleriniz neler? Bu hayatta yapmak istediğiniz şey ne? Nasıl bir fotoğraf karesinde kendinizi görmek istiyorsunuz?
Aklınızda bir şeyler canlandıysa düşünmenizi istediğim diğer şey, bu hayallerin kaynağı. Neden bu hayaliniz var? Aileniz mi, arkadaşlarınız mı, toplum mu size bu hayalleri aşıladı yoksa gerçekten bağımsız bir şekilde bu hayalleri siz mi oluşturdunuz? Bu hayaller gerçekleştiğinde nasıl hissedeceksiniz?
Peki ya sırf aileniz, arkadaşlarınız, toplum yüzünden vazgeçtiğiniz hayalleriniz var mı? Tam anlamıyla özgür olsaydınız, sahip olduğunuz tüm sıfatlar, unvanlar kalksaydı, tüm zincirleriniz çözülseydi ne yapardınız?
“Anlamıyor musun? Hayatı doğru düzgün yaşamak için eğitilmişiz biz. Hata yapmamak için. Ne kadar büyük bir hata yaparsam, o kadar kurtulma ve gerçek bir hayat yaşama şansım olacağını fark ettim.”
Palahniuk, gerçeğe ulaşmanın sadece hata yapmaktan geçtiğini söylüyor cesurca, benim açık ara favorim olan bu romanında. Gerçekten de mükemmeliyetçi bir şekilde büyütülen bizler, yani insanlık, hata yapmaktan ve toplumdan, dolayısıyla kendimizden bu kadar korkarken nasıl kendimizi bulabiliriz?
“Gerçek keşiflerimizin hepsi kaostan çıkıyor. Yanlış, aptalca ve salakça görünen yere gitmekten çıkıyor.”
Palahniuk’in otuzlu yaşlarında yazdığı ilk romanı olan Görünmez Canavarlar (Invisible Monsters) başta yayıncı tarafından çok rahatsız edici olduğu gerekçesiyle reddediliyor. Bunun üstüne her geçen gün Palahniuk daha da “karanlık” yazmaya başlıyor ve bu öfkenin büyümesiyle büyük ihtimal hepimizin bildiği Dövüş Kulübü (Fight Club) isimli romanını yazıyor. Bu romanın sinemaya uyarlanması, Palahniuk’a büyük ün getiriyor. Bunun ardından ise Görünmez Canavarlar’ı yayınlatıyor.
“Dünya hem senin beşiğin, hem de kapanın.”
“Hepimiz kendimizin gübresiyiz.”
Her şeye sahip olduğu düşünülen birisi. Güzel bir manken. Kıskanılarak geçirdiği yaşamında korkunç bir kaza sonucu alt çenesini kopmuş halde bulur. Yüzü mahvolmuştur. Artık görünmez bir canavara dönüşmüştür. Tüm yaşamını kameranın önünde fotoğrafçılara poz vermekle geçiren güzel kadın artık peçesini kaldıramıyordur.
Konuşma terapisinde Brandy Alexander isimli trans bir kadınla tanışır ve bir yolculuğa çıkarlar. Okuyucuları bekleyen bu yolculuk ise çarpıcı, kışkırtıcı ve kesinlikle etkileyici sahneler içeriyordur.
“Şimdi bana bütün hikayeni anlatacaksın. Hepsini yazacaksın. Bana hikayeni tekrar tekrar anlatacaksın.“…
“Anlattığın şeyin “ diyor Brandy, “sadece bir hikaye olduğunu anlayacaksın. Ve aynı şeyleri bir daha yaşamayacağını. Anlattığın hikayenin sadece kelimelerden ibaret olduğunun farkına vardığında, geçmişini bir kağıt gibi buruşturup çöpe atabildiğinde” diyor Brandy, “işte o zaman senin kim olduğuna karar vereceğiz.”
Yeraltı edebiyatına özgü o karanlık, kışkırtıcı ve sorgulayıcı tarzı iliklerinize kadar hissedebileceğiniz, kitabı bitirdiğinizde bir süreliğine tavana bakıp düşündürtecek bu roman kesinlikle okunmaya değer.
Asilerin, kaybedenlerin, hayalperestlerin, küfürbazların, günahkarların, beyaz zencilerin, aşağı tırmananların, yola çıkmaktan çekinmeyenlerin, uçurumdan atlayanların dili, sesi olan yeraltı edebiyatında biraz olsun kendinizi bulmanız dileğiyle.
“Normal değilim, ama gay de değilim. Biseksüel değilim. Etiketlerin dışında bir şey istiyorum. Tüm hayatımın tek bir kelimeyle anlatılabilmesini istemiyorum. Bir hikayeden ibaret olmasını. Bilinmeyen bir şey bulmak istiyorum, haritada olmayan bir yer gibi. Gerçek bir macera istiyorum.”
“Ünlü ol. İstemediğini elde etmekte büyük bir sosyal deneyim ol. Bize değersiz olduğu öğretilmiş olanda değeri keşfet. Dünyanın kötü olduğunu söylediği şeyde iyiyi bul. En çok korktuğun şeyi bul ve gidip orada yaşa.”