Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde 3 yakın dost varmış: Beyin, retina ve perisit hücreleri. Bunlardan en bilgesi ‘Beyin’ dostları ne yapsa haberdar olurmuş. ‘Retina’ da aralarında en duygusal olanıymış. Yaşadığı tüm duyguları anında dışarıya yansıtırmış. Özellikle de konu Beyin ileilgiliyse… Perisit hücreler ise aralarında en cesur olanıymış. Dostlarını korumak için elinden gelen her şeyi yaparmış. Diğer bir deyişle ekibin koruyucu meleğiymiş. Şimdi bu muhteşem üçlüyü daha yakından tanıyalım.
Beyin ve retina bir süredir benzerlikleriyle gündeme gelmektedir. En belirgin ortak payda olarak da perisithücrelerini söyleyebiliriz. Elbette bilimde hiçbir bilgi yoktur ki gün geçtikçe değişime uğramasın. O yüzden muhteşem üçlü hakkında şu anlık bildiklerimiz kuvvetle muhtemeldir ki buz dağının görünen kısmı ve aynı zamanda da bileceklerimizin teminatı.
Perisitler, kapiller kan damarlarında bulunan vasküler ağda uygun homeostazın sağlanması, mikrovasküler stabilizatör ve nöronlardaki hasarı minimize etmek için bir madde salgılayarak onları korumak gibi görevleri olan hücrelerdir. Aynı zamanda bu hücreler multipotent farklılaşma potansiyeli gösterdiğinden rejeneratif tedaviler için ilgi çekici bir hedef haline gelmiştir. Perisit eksiklikleri birçok hastalığın nedeni ve sonucuyla ilişkilendirilebilir. Örneğin diyabet için, diyabetik retinopatide (DR) perisit kaybı görme ile ilgili sorunlarla birlikte ciddi bir patolojik süreçtir.
Son 20 yılda perisitlerin kan beyin bariyeri ve kan retina bariyerinin temel bileşenlerinden biri olduğu kanıtlanmıştır. KBB/KRB geçirgenliği üzerine yapılan çeşitli çalışmalar perisitlerin endotel, nöronal ve glial hücrelerle birlikte bu bariyerleri oluşturduğunu, koruduğunu ve bariyer fonksiyonuyla beraber doku homeostazını garanti ettiğini göstermiştir. KBB yapısal olarak iç KRB’ ye benzemektedir.Perisit kaybının KBB ve KRB bozulmasına ve ardından geçirgenliğin artmasına etkisi çok sayıda çalışmayla ortaya konmuştur. Yapılan çalışmalar beyindeki perisit kapsamının azalmasının KBB bozulmasının yanı sıra plazma kaynaklı proteinlerin birikmesine neden olduğunu ve sonuçta da ikincil nöronal dejeneratif değişikliklere yol açtığını göstermiştir.Perisitlerin KBB oluşumundaki önemli rolü embriyogenezsırasında da doğrulanmıştır. Perisit miktarının, gelişim sırasında MSS damarlarının göreceli geçirgenliğini belirlediği sonucuna varılmıştır.
Değişen perisit işlevleri ve kapsamı çeşitli MSS hastalıklarında tanımlanmıştır. Örneğin: diyabetik retinopati, Alzheimer, ALS ve CADASIL… Retinada azalmış perisitkapsamı ile ilişkili en iyi çalışılmış patolojik durumlardan biri diyabetik retinopati (DR)’ dir. DR, diabetes mellitusun önemli bir komplikasyonudur. Bu hastalıkta artmış vasküler geçirgenlik (KRB yıkımı), progresif vasküler oklüzyon, mikroanevrizmalar ve nöronal değişikliklerle karakterize olup nihayetinde görmeyi tehdit eden diyabetik maküler ödem ile birlikte DR ile sonuçlanır. Hiperglisemik koşullar altında apoptoz ve yıkıcı yollar ile perisit kaybı öne sürülmüştür.Değişmiş glutamat uyarımı, oksidatif stres ve nöroinflamasyon da artmış perisit apoptozisiyle ilişkilendirilmektedir. Perisit kaybının DR patolojisinin iyi bilinen bir gerçeği olmasına rağmen gelişimi ve ilerlemesinin altında yatan mekanizmalar belirsizliğini korumaktadır.
Retinaya benzer şekilde, perisit kaybı ve işlev bozukluğunun diğer MSS bölgelerindeki nörodejeneratif bozukluklarla da ilişkili olduğu bildirilmiştir. Beyin perisitlerinin spesifik amiloid-beta tarafından dejenerasyonu in vitro olarak çeşitli çalışmalarla gösterilmiştir. AD’ den muzdarip hastaların serebral mikrodamarlarında perisitlerin dejenerasyonu in vivoolarak gözlenmiştir ve bu fenomen ile KBB bozulmasının şiddeti arasında bir bağlantı kurulmuştur.
Biraz da OKT yöntemi sayesinde göz ve psikiyatrik hastalıklar arasındaki bağları inceleyelim. Optik koherenstomografi (OKT); biyolojik doku katmanlarını, yüksek çözünürlükte tomografik kesitler alarak görüntüleyen yeni bir tıbbi görüntüleme yöntemidir. Psikiyatrik hastalıklarda göz bulgularına yönelik çalışmaların tarihi çok eskilere dayanmasına rağmen, OKT alanındaki çalışmalar son yıllarda yapılmaya başlanmıştır. Özellikle retina, anatomik olarak beynin uzantısı ve santral sinir sisteminin bir parçası olarak düşünüldüğünde olası dejenerasyonu izlemek için önemli bir bölge olduğu düşünülmektedir. Çünkü retina ve beyin dokusu nörogelişimsel olarak ektodermden gelişmekte olup ortak biyolojik kökenlere sahiptir. İlerleyici beyin dokusu kaybının olduğu durumlarda (şizofreni gibi) retinada da bazı değişikliklere neden olabileceği öne sürülmüştür.
OKT’ nin psikiyatride fark edilip kullanılmaya başlanması çok yakın zamanda yapılan birkaç çalışmayla kendini göstermiştir. Şizofreninin erken döneminde defisitin tespit edilmiş olması, daha sonraki çalışmalarda dopaminin retinada modülatör olarak majör rol oynadığının gösterilmesi, şizofreni hastalarında retinal dopaminin azalmış olması ve fizyopatolojiden sorumlu mekanizmanın bu şekilde açıklanması gibi nedenlerden dolayı psikiyatride OKT’ nin ilk kullanımı şizofreni hastalarında olmuştur.
Nörogörüntüleme yöntemleri ile yapılan bazı araştırmalarda şizofreni olgularının bazı beyin işlevlerinde ve yapılarında değişmeler olduğu gösterilmiştir. Beynin total volümünde azalmanın da olması hastalığın progresif seyrettiğinin bir işareti sayılmıştır. Bu nedenle şizofreni hastalarında retinal sinir ağında da dejenerasyon olabileceği düşüncesiyle bazı çalışmalar yapılmıştır. Şizofreni hastalarında RSLT (retina sinir lifi tabakası) de incelme ve maküler volümde azalma gösterilmiştir.
Majör depresyon için şu ana kadar yapılmış göz çalışmalarının ana odak konusu;
1) MD hastalarında retinada elektrofizyolojik çalışmalar: MD hastalarında kontrol grubuna göre azalmış VEP (görsel uyarılmış potansiyeller) ve PERG (patternelektroetinogram) tespit edilmiştir.
2) MD hastalarında göz hareketleri üzerine yapılmış çalışmalar: Depresyonda göz hareketlerinde yavaşlama ve reaksiyon zamanında uzama hipotezleri ile ilgili yapılmış çalışmalarda etyopatogenezi prefrontal korteks ve serebellar anomalilerle açıklanılmıştır.
3) Makula Dejernerasyonu: Yaşa bağlı makuladejenerasyonu olan hastalarda, depresyon ve anksiyete insidansına bakılmış ve depresif semptomların şiddetinin makula dejenerasyonu üzerinde olumsuz etkileri tespit edilmiştir.
Anksiyete bozukluğu olan hastalarda özellikle OKB’ u olan hastalarda bazı kognitif değişiklikler gösterdiği ve bu durumun göz hareketleri ile bağlantılı olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur. OKB hastalarında göz hareketlerinin latansında bir uzama olduğunu, OKB’ nin disfonksiyonel bazı alanlar ile motor kontrol alanları arasında güçlü bağlantılar olduğu öne sürülmüştür.
Bir şekilde nöronal dejenerasyon gelişen psikiyatrik hastalarda erken dönemde GHT ve IPT incelme ile kendini gösterebileceğini, hastalığa direnç geliştikçe progresif bir şekilde bu bölgelerdeki incelmenin giderek belirginleştiği, aksonal dejenersayonu gösteren RSLT’ nin de hastalıktan etkilendiği, muhtemelen nöronal yıkım arttıkça RSLT tabakasındaki dejenerasyonun ilerleyebileceğini düşündürmektedir. İnflamatuar süreç takibinde ise koroidkalınlık ön plana çıkmaktadır. Sistemik inflamatuar hastalıklarda koroid tabakada oluşan değişiklikler gibi, bazı psikiyatrik hastalıkların (özellikle MD, anksiyete bozukluğu gibi) aktif döneminde de görülmektedir.
Perisitler, mezodermalden nöroektodermal germtabakalarına kadar farklı embriyonik kökenler gösteren çok heterojen bir hücre tipini temsil eder. Ayrıca, perisitler nöral hücreler gibi mezenkimal olmayan hücre tiplerine de farklılaşma yeteneğine sahiptir. Yakın zamanda yapılan bir çalışma, iskemik beyin bölgelerinden izole edilen CNS perisitlerinin nöral ve vasküler soy hücrelerine farklılaşabildiğini göstererek beyin hasarı bölgelerinde nörogenez ve vaskülogeneze katkılarını ortaya koymuştur.Perisit popülasyonunun spesifik olarak artıp azalmasının yara kapanması üzerinde de belirgin etkileri olduğu gözlemlenmiştir. Mezenkimal kök hücrelere (MKH) benzerlikleri, ekspresyon profilleri ve farklılaşma potansiyellerinin yanı sıra stromal kapasiteleri nedeniyle MSS perisitleri ‘’MSS’ de ikamet eden MKH’ ler ‘’ olarak kabul edilmiştir. Perisitler bir yandan stromal özellikleri aracılığıyla MSS’ de yerleşik progenitör hücrelerin işlevini modüle ederek/arttırarak rejeneratif bir ortam yaratabilirken diğer yandan da muazzam hücresel plastisiteleri nedeniyle perisitlerin MSS onarıcı hücrelerine doğrudan farklılaşması düşünülebilir. Perisit izolasyon yöntemlerindeki farklılıklar, dönüştürülebilir, rejeneratif terapötik yaklaşımlarda kullanılmak üzere homojen ve karşılaştırılabilir perisitpreparatları elde etmek için standartlaştırılmış protokollerin gerekliliğini açıkça göstermektedir. Ayrıca, artan kanıtlar büyük olasılıkla değişen anatomik konumları nedeniyle farklı işlevleri yerine getiren çeşitli perisit alt popülasyonlarının varlığına işaret etmektedir. Şimdiye kadar herhangi bir göz hastalığı için nakledilen perisitlerin olumlu etkisini gösteren bir çalışma olmamasına rağmen, göz patolojisinde perisit ile ilişkili hücrelerin rejeneratif özelliklerini araştıran bazı çalışmalar vardır.
Perisitler doku homeostazının korunmasında önemli bir rol oynar ve perisit işlev bozukluklarının yanı sıra sayılarındaki azalma farklı patolojilerin altında yatar. Çok sayıda hastalığa dahil olmaları ve çok yönlü olmaları, onları gelecekteki terapötik rejeneratif yaklaşımlar için umut verici hedefler olarak nitelendirmektedir. Özellikle de MSS dejeneratif hastalıkları ve retina dejenerasyonlarında…
‘’Bir varmış, bir yokmuş’’ diyerek başladığımız yazımızatarihe atıfta bulunarak devam etmek isterim: Bermuda Şeytan Üçgeni. Yine bir varmış, bir yokmuş diyebileceğimiz olaylara ev sahipliği yapan Atlantik Okyanusu’ndaki bu bölge; geçmişte çok sayıda gemi ve uçağın kaybolduğu, çokça gündeme gelmiş, üzerine araştırmalar yapılmış ve yine tüm olanlar için milyonlarca tahmine ev sahipliği yapmıştır. Tıpkı bizim yazımızda bahsettiğimiz muhteşem üçlümüz gibi…
Yazar:Göktuğ Varyer
Kaynakça:
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4740376/pdf/fncel-10-00020.pdf
http://jag.journalagent.com/kpd/pdfs/KPD-69077-REVIEW-KALENDEROGLU.pdf
gör1,2 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4740376/pdf/fncel-10-00020.pdf
gör3 https://tr.pinterest.com/pin/49539664644021714/
kapak https://evrimagaci.org/beyin-organoidi-laboratuvarda-uretilen-beyinler-bilinc-gelistirebilir-mi-7860