Muazzam bir fizyolojinin ardında gizlenen kaotik bir duygu ve düşünceler bütünüyüz. Birey olarak hepimiz zaman zaman bu kaosu dışavurma ihtiyacını duyumsarız. Duygudurumumuzdaki dalgalanmaları, düşüncelerimizdeki derinliği, sezgilerimizdeki kırılganlığı anlamlandırmak, anlatmak isteriz. Bir çerçeve oluşturur ardından kendimize bakarız. Bazen insanın kendine dönme ve kendini ifade etme ihtiyacı öylesine kuvvetlenir ki insan, böylesine bir çerçeve için malzeme arayışına girer.
Zihinsel etkinliklerimiz durmaksızın devam ederken biz, bu çerçeveyi; sevgiden, neşeden, sessizlikten, özlemden, acıdan, gözyaşından oluşturuyoruz. Hissediyoruz. Koşmalarımızın arasından yükselen çılgın kahkahayı, edimlerimizin dinmek bilmez yorgunluğunu, denizin dalgasını, güneşin yakışını, tenimize değince hayatta ve yaşamakta olduğumuzu hatırlatan rüzgarı..
Haddizatında etten kemikten gibi görünse de insan, varlığının derinliklerinden gelen sesi, ete kemiğe bürümek için kelimelere, çizgilere, notalara sığınıyor; onlarla estetik bir birlik oluşturuyor.
Hissediyor ve maddi olduğu ölçüde anlaşılmaz olan dünyayı sanatla bütünleştirip anlamlı kılıyoruz. Kendimizi ifade etme konusunda özgürleşiyor, sınırsızlaşıyoruz.
Arzularımızın, acılarımızın, çıkmazlarımızın ritmiyle, boşluğu delip geçerken eşsiz ve estetik bir tınıyla yükselir sanat. Sözken şiir olur, şiirken şarkı..
Sanatın anlamlı sesler ve titreşimlerle ifadesine müzik deriz. Psikolojik, akustik, sosyolojik, politik pek çok açıdan daha metodolojik ve tanımsal farklılıklarla sunulması mümkün olan bu alan kapsayıcıdır. Özeldir, sesi olduğu kadar sessizliği de kullanma yeteneği gerektirir. Güçlüdür. Öyle ki Beethoven Tanrı’ya yaklaşmak için kullanır müziği. Einstein esrarengizliğinin içinden haz almak için, Cibran ise iç çekişmesini sonlandırmak için..
Ruhumuzun inceliğe, dolayısıyla da bu inceliğin mimarisi olan sanata ihtiyaç duyarız. Duyusal yetkinlikle beliriverir çizgilerin, kelimelerin, seslerin arasından sanat. Yayılmacı ve kuşatıcı bir politikayla dikkat çektiği varlığını sürdürürken bir ressamın fırçasındadır kimi zaman. Kendine ayrılan sahada, pervasızca savrulduğu her noktaya ruh ve özgürlük taşır. Bazen de bir şairin, bir yazarın kalemindedir. Her satırıyla yaratıcısı ve okuyucusu için yeni bir dünyanın inşasını mümkün kılar. Bir müzisyenin notasında, enstrümanında, sesindedir. Yükseldikçe kudretlenir. Kudretlendikçe yükselir. Ruhu dillendirirken dinlendirir, çekişmeyi bitirir. Cibran’ın söz ettiği huzuru getirir. Büründüğü her surette hala eşsiz dışavurumsal bir sanat etkinliğini seyrederiz. Bu noktada sanat, bizatihi kendisi kendini var eder ve gerçekleştirir. Ruhlarımızın üzerine bir kar tanesi gibi süzülürken kuşattığı her yaşam sahnesiyle seyircisini büyülemeyi de çoktan başarmıştır.
Kaynakça
1.Shiner, Larry (2001). Sanatın İcadı: Bir Kültür Tarihi. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. s. 186
2.“Müzik nedir? Nasıl Dinlemek gerekir? – Doç. Dr. Sertan Demir – Hendek | Haber| HABERHENDEK.COM| Sakarya Hendek Haberleri”. www.haberhendek.com.
3. Karolyi, Otto (1999). Müziğe giriş (3. basım bas.). İstanbul: Pan Yayıncılık. s. 69
4.^ “Türk Dil Kurumu | Sözlük”. sozluk.gov.tr.
5. https://tr.m.wikipedia.org
Yazar: Esra Bağcı