REPLİKA GERÇEKLİK

Uyku; birçok canlının günlük işlevlerini gerçekleştirebilmek için ihtiyaç duyduğu, tam anlamıyla şuursuzluk anlamına gelmese de kısmen şuurun askıya alındığı bir dinlenme durumudur. Uyanıklık durumu ise bunun tersi olarak beynin dinlenme durumundan çıkıp aktif halde bulunmasıdır.

Uyku, biyolojik bir ritim ve siklus özelliğine sahiptir. Hızlı göz hareketlerinin eşlik etmediği NREM (Non-Rapid Eye Movement) uyku dönemi ile hızlı göz hareketlerinin eşlik ettiği REM (Rapid Eye Movement) uyku dönemlerinin birleşimiyle meydana gelir. Uyku dönemleri EEG (Beyin dalgalarının takibi), göz hareketleri ve kas tonusundaki değişiklikler değerlendirilerek belirlenmiştir.

NREM, gecede erişkinlerde siklus başı 90-120 dakika halinde 4-5 siklus olarak gerçekleşir. NREM uykusu 4 dönemden oluşmaktadır. Bu dönemlerin süreleri yaşa göre değişmekle birlikte çocuklar ve yaşlıların erişkinlere kıyasla 3.dönem uykusunu daha fazla uyudukları gözlemlenmiştir.  Kendi içinde 4 dönemden oluşan NREM uykusunun 1. ve 2. dönemleri uyanıklık, yüzeyel uyku iken 3. ve 4. dönemleri ise yavaş dalga uykusu yani derin uyku olarak bilinir.1. ve 2. dönemin işlevleri halen bilinmiyor olsa da 3.ve 4. dönem olan derin uyku kısmının fiziksel dinlenmeyi sağladığı bilinmektedir. Çocuklarda büyüme hormonu da özellikle NREM uykusunun 3. ve 4. döneminde salgılanmaktadır.

REM uykusu ise EEG etkinliğinin hızlı olduğu ve genellikle aktif düş görme ile birlikte oluşan uykunun rüya evresidir. NREM uykusunun 4. evresinden sonra oluşur. İlk REM uykusuna giriş süresi normalde 90 dakikadan uzundur ancak bu süre yaş, depresyon gibi etkenler ile değişiklik gösterebilir. REM süreci, uyanıklık ve NREM uykusuna benzese de bunlardan farklı olarak diyafram ve ekstraoküler kaslar hariç tüm kasların felci gibi fizyolojik değişiklikleri de kapsar.

İnsanların uyku süresinin kısaltıldığı çalışmalarda öncelikle uykunun 1.,2. ve 3. dönemlerinin sürelerinin azaldığı, REM uyku süresinin ve NREM uykusu 4. dönem süresinin olabildiğince korunduğu gözlemlenmiştir. Keskin sınırları olmamakla beraber REM rüyası canlı, halüsinasyon, görsel; NREM rüyası ise parça halinde, kısa, düşünsel ve günlük olaylarla ilgilidir.

Yeni öğrenilen her bilgi REM uykusunun artışına sebep olmaktadır o yüzden bu bilgilerin daha kalıcı olmasını istiyorsak sonrasında bir siesta yapmanın bile fayda sağlayacağı birçok çalışma ile desteklenmektedir. REM uykusunun engellendiği durumlarda gerçekleşen: öğrenmenin azalması ve anıların toparlanamaması gibi bulgular da bu çalışmaların doğruluğuna bir kanıt niteliği taşımaktadır.

    

Lucid kelimesi her ne kadar açık ve berrak anlamına gelse de ‘’Lucid rüya’’ kavramının içerisinde, ulaşmış olduğumuz farkındalığı temsil etmektedir. Lucid rüyalar, uyurken aniden rüya gördüğümüzün farkına vardığımız fakat buna rağmen rüya görmeye devam ettiğimiz rüyalardır. Bu rüyaları REM rüyalarından ayıran en temel fark ise REM rüyalarında parietal kortekse ve anterior prefrontal kortekse giden kan akımında azalma gözlenirken Lucid rüyalarda bunun aksine bu bölgelere giden kan akımında artış gözlemlenmesidir. Yani kişi rüya halinde olmasına rağmen beynindeki istemli kontrol ve bilinç ile ilgili bölgeler bir anda aktif duruma geçmiştir. Bu da aslında kişinin rüya sırasında uyanıp bilinçli bir şekilde rüyayı ele geçirmesi anlamına gelmektedir.

Uyku ve uyanıklık durumundan bahsederken halüsinasyona da değinmek isterim. Halüsinasyon, kişinin gerçekte olmamasına rağmen gördüklerine, işittiklerine, hissettiklerine tümüyle inanıyor olması ve hatta düşüncelerinin başkaları tarafından biliniyormuş hissine kapılmasıdır. Uykunun replika gerçeklik olduğunu düşünürsek halüsinasyonu da bu replika gerçekliğin çeşitli dış etkenlere bağlı olarak gelişmesi durumu olarak değerlendirebiliriz. Bu dış etkenler yani halüsinasyonun sebepleri ise: migren, beyin tümörü, uyuşturucu ve alkol kullanımı, uykusuzluk gibi durumlar olabilir. Halüsinasyon çeşitleri için pek çok tedavi mevcuttur. Ruhsal ve sinirsel bozukluktan dolayı görülenler için psikolog ve psikiyatr tedavisi gerçekleştirilirken haricindeki durumlarda genellikle ilaç tedavisi yöntemi tercih edilmektedir. Halüsinasyon belirtisinin şiddetli görüldüğü ve bunun kişide negatif sonuçlara neden olduğu koşullarda antipsikotik ilaçlar kullanılmaktadır.

Antipsikotik ilaçlar yan etki profilleri ve etki mekanizmalarındaki farklılıklar gibi nedenlerden dolayı tipik ve atipik olarak iki ayrı sınıfa ayrılmıştır. Bu ilaçlar depresyon, OKB, demans, psikotik bozukluklarda kullanılmaktadır. Tüm tipik/ilk kuşak antipsikotiklerin ortak ve temel etki mekanizması dopaminerjik D2 reseptörlerine yüksek ilgi ve antagonizma göstermeleridir. Atipik/yeni kuşak antipsikotiklerde ise TAP’ler gibi etkilerini açıklayan tek bir mekanizmadan bahsetmek güçtür ancak ortak olarak antipsikotik etki için belirli düzeyde D2 reseptör antagonizması yine bu ilaçlar için de ilk koşuldur.

Peki, rüya gören bir kişiyle dışarıdan iletişim kurabilir miyiz? Bu konuyla ilgili, 4 farklı ülke ve 36 kişi ile gerçekleştirilen bir araştırmada uykudaki kişilerin EEG yardımıyla uykunun hangi fazında oldukları belirlenmiş. Karşılıklı etkileşim ise basit soru cevaplar halinde kurulmuş. Uyuyan kişilerin cevapları, yüzlerindeki belirli kas gruplarına yerleştirilmiş elektrotlar ve göz hareketleri analiz edilerek alınmıştır. Araştırma her ne kadar olumlu sonuç vermiş gibi gözükse de geneline bakıldığında 36 kişiye toplam 158 soru sorulmuş ve doğru yanıt sayısı 29 olarak kaydedilmiştir. Doğal olarak bu veriler kâğıt üzerinde araştırmayı zayıf gibi gösterse de bazı kişilerle rüya sırasında iletişim kurulabildiği gerçeğini değiştirmemektedir.

Rüyalarımızın gerçekten anlamı var mı?

Klasikleşmiş rüya tabirlerinin yanı sıra birçok teori ortaya atılmıştır. Bu teorilerden en çok konuşulan ve günümüzde de hala etkisini gösterenler: Aktivasyon-Sentez Modeli ve Freud’un Teorisidir. Aktivasyon-Sentez Modeli, rüyaların beynimizin içindeki elektrik sinyallerinin hafızamızdan rastgele düşünce ve görüntü sergileyen biyolojik bir olay olduğunu ve buna dayanarak da rüyaların çok anlamlı olmadıklarını savunur. Freud Teorisi ise Aktivasyon-Sentez Modeli’nde savunulanın aksine rüyaların, çocukluk çağından gelen bastırılmış çatışmaların ya da isteklerin giderilmesi olarak görür. Bu teoriyle Freud, rüyalarımızın bizlere geçmişimizde yaşadığımız olayları hatırlattığını ve açıkladığını öne sürmüştür.

Sayın okur, bunları evde denemeyin. Ben de rüyalarıma hâkim olmak istiyorum, bundan sonra ne istiyorsam onu göreceğim diye çırpınmayın. Her şeyi de kontrol etmeyelim değil mi? Ne de olsa en fazla 8 saniyesini hatırlayabiliyoruz o da eğer şanslıysak. Herkese iyi geceler.

GÖKTUĞ VARYER

Kaynakça:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/693400

https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0960982221000592

https://www.turkpsikiyatri.com/Data/UnpublishedArticles/antipsikotikIlaclarin.pdf

Görseller:

görsel1: https://www.researchgate.net/figure/Brain-areas-involved-in-the-regulation-of-sleep-and-wakefulness-with-their-respective_fig1_331456579

görsel2: https://tr.wikipedia.org/wiki/Hypnos#/media/Dosya:Waterhouse-sleep_and_his_half-brother_death-1874.jpg

görsel3: https://tr.pinterest.com/pin/484770347360452395/

İnternet sitesi https://mubatblog.online
Yazı oluşturuldu 180

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

English EN Français FR Español ES Türkçe TR
%d blogcu bunu beğendi: