Hepimizin okulu, işi, dersleri, toplantıları var. Sürekli yetişmesi gereken bir şeyler var. Ajandalarda yapılan planlar, sürekli değişen programlar var. O gün yetişmesi gerekenler, tam da o an yapılması gereken işler var. Her günümüz dolu dolu verimli geçmeli ve bütün işler o gün halledilmeli, değil mi? Peki ya sadece bir gün her şeyi bıraksak ve kendimize izin versek nasıl olurdu? Şunu kast ediyorum aslında o gün kendimize ‘Bütün bunlardan uzaklaş, dinlen ve sevdiğin diğer her şeye vakit ayır.’ deseydik nasıl olurdu?
Üniversite sınavına hazırlandığım sene bana koçluk yapan hocam senenin en başında şöyle bi şey demişti: Çalışma düzenini ve temponu senin kendin belirlemeni istiyorum ama tek bir şartla haftanın bir gününü tamamen boş bırakacaksın. O zaman hiç bir anlam verememiştim ve bu bana vakit kaybı gibi gelmişti ancak sonradan anladım ki birkaç günlük bi süreçten değil bi yıldan bahsediyorduk ve verimli çalışmamı korumak için kendime verimsizlik izni vermem gerekiyordu. Açıkça da söyleyebilirim ki bunun oldukça faydasını gördüm ve sonucunda da istediklerime ulaştım.
Hayatımız da aslında tam olarak böyle uzun bir yolculuk işimiz, okulumuz, yaşamımız. Bu yolculukta zaman zaman uzun aralar zaman zaman o kısa molalar olmazsa başta hevesle yaptığımız her şey birer birer çileye dönüşür. Bu benim örneğimdeki gibi bi gün olmak zorunda değil. Yine de dediğim gibi bence zaman zaman mümkünse uzun aralar vermeliyiz ancak bizi mutlu eden o küçük şeylerin bile kıymetli olduğunu unutmamalıyız. Uzun bi toplantının ardından verdiğiniz kahve molası, sınavınıza günler kala uzun çalışmaların arasına koyduğunuz en sevdiğiniz diziden birkaç bölüm bile aslında o an bize çok iyi gelecektir. Biz bazen bunu bile kendimize çok görürüz. Bi saat daha fazla çalışırım onun yerine diye düşünürüz ya da o mola yerine bi görüşme daha sığdırırım diye. Şunu unutmamalıyız ki süre değil verimi önemlidir. O kendimize çok gördüğümüz küçük molayı vermeden çalıştığımız iki saatten aldığımız verim o minik moladan sonra dinlenmiş motive halimizle çalıştığımız bir saatten aldığımız verimden daha düşük olabilir. Kendimizi dinlemeli ve ona ihtiyacı olanı vermek konusunda bencil davranmamalıyız.
Burada hakkında konuşmak istediğim bir şey daha var. Kendimize verdiğimiz ‘izin’ günlerinde (ya da anlarında diyelim) hissettiğimiz suçluluk duygusu… Neden hep kendimizi çok iyi hissetmek zorundaymışız gibi bir algı var. Mesela neden her günüm çok verimli geçmek zorundaymış gibi geliyor bana. Ben bana böyle hissettiren her şeyden uzak durmaya çalışıyorum. Bu ay bu konu hakkında uzun uzun yazmayacağım sadece size de bunu fark ettirmek istedim. Zaten geçtiğimiz aylarda bu konu hakkında yazmıştım. Bir sonraki ay yeni bir yazıda görüşene dek kendinize iyi bakın.
Yazar: Ayşe Nihal Altundal