Döngü

Her zaman gittiğim otobüs hattındayım . Arka tarafta ters koltuklardan birinde ters koltukta oturduğumu düşünmemeye çalışarak oturuyorum. Camdan dışarı bakarken arkadaki taksinin otobüse yanaşıp art arda korna çalmasını takiben bir kızın o taksiden inip koşarak otobüse yetişmeye çalıştığını gördüm. İçeridekilerin şoförü uyarmasıyla kız nefes nefese kalarak da olsa yetişti ve otobüse binebildi. Olayın anlık heyecanıyla canlanan bakışlar yeniden telefon ekranlarına yöneldi.  Otobüsümüzün yeni üyesi , taksiden aktarmayla gelen kız ise bir yer bulup oturduktan sonra birisine telefon açtı ve az önce yaşadığı olayı aynı şekilde ona anlatmaya başladı. Bu hatırlanmaya dahi değmeyecek anı sayesinde otobüsteki herkese kendimi daha yakın hissettim. Kimse eve gittiğinde ailesiyle veya okulda arkadaşlarıyla bu olay hakkında konuşmayacaktı . Ama sadece bir otobüs dolusu insanın içinde bulunduğu bu durum , kırk dakikalık zorunlu yolculuk ilişkimizi daha güçlü kılmıştı. Kulaklığımı evde unutmuştum. Bu yüzden kızın henüz yaşanmış bu olayı harfiyen karşı tarafa anlatmasını dinlemek zorunda kalarak dışarıyı seyretmeye devam ettim. Güzergahımız boyunca onlarca afiş vardı. Belediye konserleri , etkinlikler, bahar festivalleri , söyleşiler…Hepsi cafcaflı harflerle yazılmış tarih ve saatler ile yoldan geçenlerin dikkatini çekmeye çalışıyordu. Tarihi geçmiş olan afişler bitmiş etkinliklerin haklı gururuyla rüzgarda dalgalanıyor ve insanlara neler kaçırdıklarını göstermek istiyorlardı.

Afişlerin tasarımlarını incelerken şehirdeki her şeyin üretilmiş olduğu aklıma geldi ve yine canım sıkıldı .İyi veya kötü çevremizdeki her nesne bir tasarımdan mürekkepti. Hiçbir şey rastgele bir şekilde karşımızda beliremiyordu. Otobüsün sarı demirleri , yoldaki kaldırım taşları , ayakkabılarımız , jelibonlardaki ayıcıkların burnu… Hepsinin üstüne bir grup insan düşünmüş ve verilen bir kararla piyasaya sürmüştü. Zaten kızın gereğinden uzun süren telefon konuşması yüzünden kaçan tadım bu planlanmış imajları hatırladıkça daha da beter oldu ve biraz yürümek için otobüsten indim. Alışık adımlarla daha önceden bildiğim bir kafeye doğru yol aldım.

Günler aynı monotonlukta devam ediyor. Dün bugünle yarın ise öteki günle sözleşmiş gibi benzer bir iç sıkıntısını beraberinde getiriyor. Dışarıda sürekli aynı insanları görüyorum. Herkes aynı kıyafetleri giyip aynı şeyleri yapıyor. Sanki bana haber verilmeden sözleşmişler gibi hissediyorum. Bir gün sokakta duyuru yapılmış ve herkese madde madde nasıl yaşanacağı öğretilmiş gibi. Aklıma ilkokulda hasta olup okula gidemediğim gün sınıfa gelen sihirbaz adam geliyor. Sihirbazı olmasa aramam. Bence ilginç bir şey bile değil .Ama o gün herkesin haberi olan bir şeyi kaçırdığım için içimde yanlış bir şeyler yaptığımda duyduğuma benzer bir sıkıntı hissetmiştim. Yapmayı arzulamadığım şeyleri yapamıyor olmak. Bu bir eksiklik değil. Bir çay söylüyorum. Yan masamdaki grup , tarihle alakalı bir şeyler tartışıyor. Haklının haksızın olmadığı bu tartışmada belirli aralıklarla Google’a başvuruluyor, haklı ve haksız bulunmaya çalışılıyor.  Karşı masamda oturan çift , kafenin alçak taburelerinden dolayı sürekli postür değiştirerek tavla oynamaya çalışıyor. Beli ağrıyarak oyunu kazanan adam bu ağrılı zaferini bir sigara yakarak öksüre öksüre kutluyor. Hava güzel olduğu ve bu covidvari öksürüklerden bir tık çekindiğim için çayımı da alarak dışarıdaki bir masaya geçiyorum. Kafenin açtığı Türkçe pop şarkıları eşliğinde sokağı izlerken tanıdık bir ses kulaklarıma geliyor. Otobüsteki kız – bu sefer başka bir arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim birine- aynı hikayeyi sil baştan telefonda anlatıyor. Sokakta yankılanan cırtlak sesiyle bu saçma döngüyü tamamlıyorum ve yersiz bir huzur buluyorum.

Kaynakça:

Resimler

https://blog.kadenze.com/arts-culture/what-is-object-design/

Yazar: Eray Çelebi

İnternet sitesi https://mubatblog.online
Yazı oluşturuldu 180

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

English EN Français FR Español ES Türkçe TR
%d blogcu bunu beğendi: