Modern Dünyanın Tecriti ve Edward Hooper

Yalnızlık, tecrit ve Edward Hooper

Kişinin yalnız kaldığında kim olduğu, onun gerçekte kim olduğunun en büyük işaretlerinden biridir.

İnsan nerede  güvende hissedebiliyorsa en çok orada kendisidir.

Bu nedenle “ev”, sadece fiziksel bir mekan değil; duyulan güvenle, kişinin kendisi olabilmesinin ve ait hissedebilmesinin rahatlığını ifade eden soyut bir kavramdır.

Güvensizlik ve tedirginlik, karakterinin çok ötesinde tutumlar sergiletebilir insana.

Bu yüzden insan; kişisel yalnızlığını güvenle kuramazsa ve bulamazsa, evsiz kabul edilebilir.

Örneğin, ünlü viola da gamba sanatçısı Jordi Savall; enstrümanını eline aldığında kendisini ilk kez evinde hissettiğini söyler.

Jordi Savall ve evi
Viola da gamba veya bir ev

İşte bu histen yoksun, yalnızlığını bulamamış, soyut anlamda evsiz kalmış, tedirgin olmaktan yorulup donuklaşmış olanların bir ressamı var: Edward Hooper

Self Portrait of Edward Hooper

Kendisi de yalnız olan bu ressam; ruhu her yönüyle aksine çekiştirilmekten yorgun düşmüş, hissizleşmiş, idealleri askıya alınmış olan 20.yüzyılın modern insanına resimleriyle seslenir.

Onun resimlerine bakarken arkadan Herman Hesse de sanki şöyle konuşur:

Herman Hesse

Bütün bunlardan geriye ne kaldı?

Paralarınız uçup gitti, parayla o ödlek çabanızın tüm görkemi de silindi ortadan.

Bütün bu çalışmalarınızla nerede o başardığınız büyük iş?

Nerede o büyük insan, o göz kamaştırıcı kişi, eylem sahibi o kahraman?

Nerededir imparatorunuz? Kimdir yerine geçen? Kim olacak bu kişi? 

Sonra, nerede sanatınız?

Nerede yaşadığınız çağı bağışlatacak yapıtlarınız?

Nerede o yüce, sevindirici düşünceler?

Yazık, göz kamaştırıcı üstün yapıtlar ortaya koymaya yetecek kadar dahi yalnızlığınızı bulamadınız.

Aslında Edward Hooper’ın anlattığı yalnızlık, Hesse’nin övgüsünü yaptığı, bulunması gereken yaratıcı yalnızlığa benzemez.

Edward Hooper olumsuz yönde gelişen bir yalnızlığı yani tecriti anlatır.

“Tecrit yalnızlığa göre ne ise, dilsizlik de sessizliğe göre odur.Susmak, sessizlik içinde olmak, insanın canı söylemek istemese de, söyleyecek bir şeyleri olduğu ya da olabileceği anlamına gelir; oysa dilsizlikte bir şey söyleme imkanı yoktur.

Bir diğer deyişle yalnızlıkta, insanların ve nesnelerin doğasına açık olunur, hatta başkalarıyla ilişki içinde olma arzusu ve özlemi de vardır; bunun karşı savı ise tecrit, daha iyi bir tabirle, insanın kendi içine kapanma, dünyadan ve dünyadaki aşkınlıktan elini ayağını çekme hali olan olumsuz yalnızlıktır.”

EUGENİO BORGNA

İşte Edward Hooper bu tecriti; ortaçağdan kalma bir manastır hücresini resmederek değil, modern dünyanın hücreleri olan barlar, kafeler, benzin istasyonları, evde hissettirmeyen evleriyle anlatır.

Hooper’ın resimlerinde modern dünyanın tecritine hapsolmuş insanlar birer nesne gibidir, onca canlılığın ortasında hissiz ve dış dünyayla iletişimsizdirler.

Ressam resimdeki tuzluğa da insana da aynı ışık ve gölge imkanlarını sunar.

Onun insanları hep bir şeyi bekler.

Neyi beklediklerini hala tam anlayamadık.

Neyi beklediğimizi hala tam anlayamadık.

Kaynakça:

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/679514

Herman Hesse,Öldrümeyeceksin.YKY Yayınları

Ruhun Yalnızlığı,Eugenio Borgno, YKY Yayınları

Görseller: WikiArt

Photograph from Keystone-France / Gamma-Rapho / Getty

Yazar: Nisa Gök

İnternet sitesi https://mubatblog.online
Yazı oluşturuldu 180

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Benzer yazılar

Aramak istediğinizi üstte yazmaya başlayın ve aramak için enter tuşuna basın. İptal için ESC tuşuna basın.

English EN Français FR Español ES Türkçe TR
%d blogcu bunu beğendi: