Bir Latin özdeyişi; “Dum vita est; spes est.” (Yaşam varsa; umut da vardır.) diyor. Yaşam mı daha eski, yoksa umut mu? Umut, daha eski olsa gerek kanımca. Tanrı, evreni; “ İnsan”a olan umudundan yarattıysa ki kadim bilgeler öyle fısıldar asırlar ötesinden; “Umut, çok önce vardı yaşamdan.” Sıkça içine düşülen eksik bir inanış vardır; “Umut, garibin ekmeğidir.” Oysa umut; herkes içindir ve öyle de olmalıdır. Umuttur; tohumu meyveye, koruğu üzüme meylettiren. Dedim ya umut, herkes içindir. Ve umudun bir rengi olsaydı; şüphesiz “mavi” olurdu. Çünkü “gökyüzü” herkesindir. Umut; darağacında filiz süren yediveren gülüdür. Umut; dipsiz kuyularda merdivensiz kalanlara “kanat”tır. Umut; günahkarların son “tövbesi”dir; “Ne olursan ol, gel.” diyen felsefeye cevaben. Umut, umutsuzluktan doğar. Bu, ilk bakışta “tezat” gibi görünse de hayat da böyledir; zıtlıklar ancak birbirini pekiştirir. Kara; “ak”ı, kötülük; “iyi”yi, kibir; tevazuyu… Öyleyse; umut da “insan” için, umutsuzluk da.
Aşık Veysel, “Benim sadık yarim kara topraktır.” derken umudunu mu yitirmiştir “insanoğlundan” kim bilir? Sanmam. “Görebilseydim, Sivrialan’da çoban olurdum, “kör” oldum; Aşık Veysel oldum.” derken; onu “Aşık Veysel” yapanın, onun “deha” yeteneğinin yanında, onun türkülerini çığıran, ona inanıp; ona meyleden “gönül dostları”nın olduğunu bilir. “Dum vita est; spes est.” Latin öğretisine dönersek; -“İnsan” dan umut kesilmez. İşte o zaman “Yaşam varsa; umut da vardır.”
Görsel, https://www.tzv.org.tr/#/haber/675 adresinden alınmıştır. (20.03.2023)
Yazar: Sezen Güzel