Eminim ki birkaç ay önce Netflix’te yayınlanan ve kısa bir süre içerisinde dünyada en çok izlenen diziler arasında yer alan Squid Game’i çoğumuz duymuşuzdur. Peki Squid Game neden bu kadar ünlendi, abartılıyor mu yoksa gerçekten etkileyici bir dizi mi?
Her bir bölümü yaklaşık 1 saat olan ve ilk sezonu 9 bölümden oluşan dizide, çok ciddi ekonomik sıkıntılar çeken 456 kişinin, gözlerden uzak bir adada kurulan ve 6 geleneksel çocuk oyununu içeren bir yarışma düzenlenmesini konu alıyor. Bu yarışmanın sonundaki ödül ise 45,6 milyar won. Oradaki herkesin hayatını değiştirecek bir miktar, kim hayır diyebilir ki?
Ama tabii ki kim yetişkinliklerin aynı üniformaları giyerek çocuk oyunu oynamasını görmek için bu kadar para verir ki? İlk oyunun ortasında bizi bekleyen sürpriz ise, kaybedenlerin cezasının ölüm olduğu gerçeği oluyor.
Bu tesisteki kurallardan birisi ise “oy çoğunluğu sağlanırsa oyunların durdurabileceği”. İlk oyunda ölen birçok kişinin ardından kalan oyuncular bu haklarını kullanıyor ve oyunlar durduruluyor, herkes eski hayatına geri dönüyor.
Benim için dizinin en çarpıcı yerlerinden birisi her birisinin eski ezilmiş, zorluklar dolu hayatına döndüklerinde bu şekilde yaşamanın ölmekten beter olduğunu düşünerek oyuna geri katılmak istemeleri olmuştu. Aradan kısa bir zaman sonra giden oyuncuların çok büyük bir kısmı kendi rızalarıyla, öleceklerini bile bile oyuna geri dönüyor. Burada ekonomik şartların, paranın insanın hayatı üzerine etkisi çok keskin bir şekilde yansıtılmış.
Ana karakterimiz, 456 numaralı oyuncu ise kumar bağımlılığına sahip, küçük kızına iyi bir baba olamadığı için suçluluk çeken, özünde iyi diyebileceğimiz birisi, hatta belki de ilerleyen bölümlerde göreceğimiz üzere şaşırtıcı derecede iyi birisi. Karşısına çıkan birçok durumda, diğer insanlar kendilerinin hayatta kalmalarını en öne koyarken, ana karakterimiz sonunda eleneceğini bilse bile vicdanına yenik düşüp diğer insanların yapmayacağı hareketler yapıyor. Hepsi ne kadar mantıklı tartışılır.
Siz ölümle sınandığınızı bildiğiniz bir oyunda ne kadar bencilliğinizden ödün verebilirsiniz? İnsanların ilk dürtüsü önce kendi yaşamlarını sürdürmek sonra ise türünün devamını sağlamak üzere evrimleşmemiş midir? Ve ölümle yüzleştiğimiz anda en ilkel dürtülerimize dönmez miyiz? Bu dizi bu dürtüleri ve insanların bu durum altında ne tepkiler verdiğini çok güzel bir bakış açısıyla ele almış.
1 numaralı oyuncumuz, 60 yaşlarında bir adam. Beyninde tümör olduğunu öğrenince buraya katılmaya karar vermiş, ölse bile o kadar üzülmeyecek ama bizim 456 numaramız bu amcamızla çok yakınlık kuruyor, ta ki bilye oyununa kadar. Çok spoiler vermek istemediğimden burayı çok açmayacağım ama benim için en duygusal bölümlerden birisiydi bu bilye oyunu. Sadece 456-1 çiftimiz için değil, diğer ana karakterlerimizin oluşturduğu gruplar için de.
Kapitalist sistemin insanlara neler yapabileceğini güzelce gösteren distopya dizisinde birçok küçük ve tatlı detay da bulunuyor. Örneğin estetik açıdan beni oldukça tatmin eden kamera çekimlerinin bir kısmı ünlü ressamların tablolarına atıf yapılarak çekilmiş.
Örneğin final bölümündeki sahnede bulunan üçgen masa düzeni Judy Chicago’nun yerleştirmesi “The Dinner Party”ye referans veriyor.
Personel tarafından kullanılan merdivenler ise M.C. Escher’in “Görelilik” adlı gravüründen esinlenmedir.
Diğer bakımdan ana karakterimizin sonuncu, 60 yaşındaki karakterimizin ise birinci numaraya sahip olması da tatlı bir nükte içeriyor. Ölen karakterlerin içine koyuldukları kutular ise, yine ana karakterimizin ilk bölümlerde kızına aldığı hediyenin kutusuna benzetilmiş.
Bunun gibi birçok nükte ve düşündürücü detay içeren dizi, bana göre abartılmıyor. Tabii ki birkaç noktada gariplikler mevcut.
*spoiler* Örneğin dizideki dedektifimizin şarjının asla bitmemesi. Patronun kardeşi çıkacağı bence biraz belliydi ama gözünü kırpmadan dedektifimizi vurması beni biraz şaşırttı. Ardından en sonda bütün parayı kazanan karakterimizin o kadar zaman içinde asla paraya dokunmaması oldukça sinirlendirici oldu benim için. Tamam karakter duygusal ve acı çekiyor ama en azından 67 numaralı Kang Sae-byeok’un kardeşine bu süreç boyunca gidip yardım edebilirdi. O parayla birçok harika şey yapabilirdi ama biraz fazla duygusal olan karakterimiz bunları yapmadı.
*spoiler* Bir diğer mevzu ise elbette ki 1 numaralı oyuncumuzun aslında bu projeyi düzenleyenlerden birisi çıkması şoku. Bu bence iyi bir yerleştirme olmuş. Çok zengin insanların mutluluğun, orta ekonomik sınıftaki insanların mutluluğundan daha yüksek olmadığını biliyoruz, tükenmişlik sendromu diye de açıklayabileceğimiz, her şeye sahip olan kişinin bir yerden sonra asla tatmin olmaması bilinen bir psikolojik gerçek. Dizide bu konu gayet iyi bir kurguyla ele alınmış ve yaklaşılmış bana kalırsa.
Sonuç olarak Squid Game dünyanın en çok izlenen dizileri arasında yer alacak kadar muhteşem mi tartışılır ama bana kalırsa kesinlikle izlenmesi gereken bir yapım. Önyargılarınız varsa veya hala izlemediyseniz şu an başlamanızı tavsiye ederim!
Yazar: İlayda Nur Kaya