Gerçekten sevilmek hissi nedir? Hayatımızdaki her statüden cidden ihtiyacımız olan oranda bunu karşılayıp içselleştirebildik mi?
Bu tür onca sorunun cevabı aslında ucu hiç bulunamayacak kadar derin ya da herkesin ortaklaşa hissedemeyeceği kadar şahsidir. Vardır elbet cevabı ama cevap oluşturacak kadar yeterli argümanımız ve cesaretimiz var mıdır orası devasa bir muamma. Size bugün aslında bahsedeceğim şey : en hassas, derinine inildiğinde en can sıkan ve bence her insanın en az birisi tarafından maruz bırakıldığı, gerçek sevilmenin eksikliği ve doğurduğu sonuçların mutlak etkileri.
Sevgi nedir? Aslında bu soruyu gündemimize alarak sorgulamasına başlayabilir her insan. Verdiği cevaplar ile aldığı performans eşdeğer ise amenna fakat verdiği cevaplar ile gördüğü genel muamele bir birine denk değilse o kısımda tamamlanmamış köklü problemler, travmalar başlar ve o “gerçekten sevilmek” hissinin en bohem ve trajik sonuçlarını tüm bedeni ve ruhunda hissetmeye başlar.
Sevmenin kökenine inersek de ilk başta aslında bu eylem ailede başlar. Bir çocuk doğar ve bu doğan çocuğun maddi gereksinimleri gibi manevi gereksinimleri de bir bir sunulmaya başlanır. Mama alınıyorsa, öpülür de. Altı değiştiriliyorsa, başı okşanır da. Oyuncak alınıyorsa, sarılınır da. Realitede, düzenli ve mantıklı işleyiş budur. Fakat kültürel faktörler, yetiştirilme tarzları, ekonomik yetersizlikler, anne&babaların karakter gelişimleri, yine ebeveynlerin eğitim düzeyleri gibi birçok etmen sevginin azlığı ve çocuk düzeyinde yeterli olmayışına sebebiyet vererek köklü sorunlar doğurtabilir. Ailesinde yeteri kadar “sevgi” kavramının ne demek olduğunu görememiş ve hissedememiş bir çocuk, yaşı biraz ilerledikçe o sevgiyi oyuncağından, biraz daha ilerledikçe esinlendiği kahramanlardan, biraz biraz daha ilerledikçe öğretmeni, arkadaşları, kız&erkek arkadaşı gibi çok daha somut kişiliklerden ve ruhlardan tamamlamaya çalışır. Anne sıcaklığı görmemiş bir çocuk en ufak bir kadının gülümsemesinde bile hayat bulur. Babası ona bir kez sarılmamış bir çocuk, günlük hayatında çok basit ona gülümseyen bir erkeğin başını okşamasında dünyaları kazanır. Tüm bu yaşantılar anlık olarak kişiye muazzam bir haz verse de uzun vadede o kökte yatan sorunun körükleyicisi ve psikolojik çöküşün en şahane envanterlerindendir. Bu eksiklik geniş kapsamlı bakıldığında kırılgan, depresif, kıskanç, mutlu görünümlü mutsuz, ebeveyn otoriter, ve kontrolcü çocukların yetişmesine ve toplum içinde belirmesine en büyük sebeptir. Sürekli birilerine güvenmek isteyen, güveni sarsıldığında tüm insanlığa sırtını dönen, belki hayatının her evresinde ilgilenilmeyi bekleyip narin tarafıyla da muazzam bir toksisite yaratan bölük pörçük bir kişilik haline bürünebilirler. Toplum içinde ve arkadaş çevrelerinde aslında birilerini sevmeleriyle kabul görmeye çalışan en masumane karakter de olabilirler. Zordur anlamak fakat hisleriyle iç dünyalarını aşmış ve hep bir yerlerde eksik kalmış kırgın kişilerdir. Ailede ebevenyleri, çevresinde arkadaşları, okulda öğretmenleri vs. hep bu kırgınlığın ve “gerçek sevilme”nin eksikliğinin meşale tutucuları olmuşlardır.
Sevgi aslına bakarsak dünya üzerinde en önemli ve en etkili histir. Sevgi gören hiçbir canlının evrene karşı üretkenliği ve pozitif dışavurumu yadsınamaz. Sevgi iyileştirir, güzelleştirir, maruz bırakıldığı her durumda hayat enerjsi olarak bireye geri döner. Bu yüzden elimizde var olan her kişiye her duruma bu nadide hissi en iyi şekilde yaşatmaya özen göstermeliyiz. Sevgisini gösteren her ebeveynin de dünya üzerinde, dünyayı o donanımla değiştirebilecek kişiler olduğunu da unutmamak gerekir. Baba sevgisi görmüş ve bunu en iyi şekilde tatmış birinin bir sorun çözümlemede üretken olmama gibi bir ihtimali yoktur.
Sevdiklerimize “gerçek sevilmek” hissini yaşatabilmek adına en iyi şekilde çabamızı vermeliyiz. Sarılmalıyız sevdiğimize ‘yarın ya tekrar göremezsem?’ kaygısını yaşayarak. Sıyrılıp tüm egolarımızdan, kültürümüzden ; yetiştirilme tarzımızdan okşamalıyız çocuğumuzun başını en içten, en yürekten hislerimizle. Hem kendimizi, hem sevgimizi sevdiklerimizle birlikte var etmeliyiz. Gösterilemeyen sevginin ne anlamı kalır gösterilmedikçe ve hissettirilmedikçe? Gerçek sevilmek nasıl bilinir var edilemedikçe, kucaklaşmadıkça bütün ruh ve bedenimizde?
Yazar: Görkem Dağlı