JULİAN PATRİCK BARNES
Man Booker Ödülü sahibi, çağdaş İngiliz roman yazarı. Dan Kavanagh takma ismiyle polisiye romanlar da yazan Barnes, Fransa’da da popüler olan İngiliz yazarlardan biridir. Sanatçı bu ülkede aralarında Médicis Ödülü ve Prix Femina’nın da bulunduğu birçok ödül kazandı.
City of London School ve Oxford’taki Magdalen Koleji’nde eğitim gören Barnes, eğitimini tamamladıktan sonra Oxford İngilizce Sözlükleri’nde sözlük düzenleyicisi olarak çalışmaya başladı. Daha sonraları edebiyat ve sinema eleştirmenliği yaptı. Uzun bir zamandır sadece yazmaktadır. Ailesi hakkında çok bilgi sahibi olmadığımız Barnes’ın erkek kardeşi, Jonathan Barnes antik felsefe dalında uzman bir filozoftur.
Aynı zamanda yazar temsilciliği yapmakta olan eşi Pat Kavanagh ile birlikte Londra’da yaşadı. Pat Kavanagh’ı, 20 Ekim 2008’de beyin tümörü sebebiyle kaybetti. İnsan hayatında önemli kişileri kaybettiği zamandaki hissiyatı ancak böyle bir yazarın kaleminden anlaşılabilir kılınabilirdi. Eşinin ölümü üzerine yazdığı yazılarda kaybolan tüm değerlerin manzumelerine girişiyor. Hayatında olmayan bu kişinin değerinin asla kaybolmayacağını hissediyoruz .
SON NİYETİYLE
Julian Barnes’ın son romanı Bir Son Duygusu, yazarın önceki birkaç yapıtında da görüldüğü üzere, Barnes’ın yazarlığının gitgide başat öğesi haline gelmiş olan “anımsama yoluyla hayatı irdeleme” izleğinin çarpıcı bir açılımıyla başlıyor. Kitabın büyüsünün ilk sayfada gizli olduğu ve başlangıçtan sona kadar bu büyü ile yazarın bizi kucakladığı görülüyor. Hafızanın, tarih ve hatta kişinin benlik algısının kaygan ve belirsiz doğası üzerine derin bir tefekkür sunuyor.
Tony Webster, kırk yıl önce yaşadığı bazı olayları anımsar ve onları zihninde gelişigüzel bir sıraya dizer. Ne var ki, başlangıçta sıradan bir şeymiş gibi görünen bu anımsama edimi, Tony Webster’in kendisine bir günce bırakıldığını öğrenmesiyle birlikt e olaylar gelişir. Geçmişten gelen bu şok Tony’nin orta dereceli saygınlık ve ahlaki doğruluk duygusunu yok eder. Kendisine, geçmişine (önceden rahat olan) konumuna ilişkin algısı istikrarsızlaşır.
Güvenilmez ve reddedilemez bir anlatıcı profili çizen Barnes, Tony’nin okul sıralarındaki arkadaşlıkları ile ilgili anımsadığı – anımsama diyorum çünkü ilerleyen sayfalarda ne kadar yanıltıcı olabileceğini görüyoruz- anılar ile başlıyor. İlk bölümün en çarpıcı noktasından biri kanaatimce okul arkadaşlarının intiharı ve bunun üzerine yapılan konuşmalar. Camus ve Nietzshce’nin fikirlerinden beslenen yazarımız, ilk bölümde dikkat çeken intihar olgusu üzerine fikirlerini de karakterler üzerinden yansıtmış. Tanım yapmak ne kadar zorsa örneklemenin daha zor olduğu yazımda Barnes bunu hakim olduğu tarih hususunda ustalıkla yapmış. Dört kişilik arkadaş grubunun kendi aralarında tartışması okuyucular için de bir beyin fırtınası ve soru niteliği taşımakta.Tony’nin gözünde yüceltilmiş fikir yapısına sahip Adrian Finn’in hayatı kavrayışı ve düşünceleri hayranlıkla anlatılmakta. Ancak Adrian genç yaşında intihar etmiştir ve artık sahnede değildir. Tony yaşamına saygın bir şekilde devam etmiştir.
‘ Gençken, kendimiz için farklı gelecekler yaratırız. Yaşlandığımızdaysa başkları için farklı geçmişler uydururuz. ‘
Anımsamalar ve Tony’ nin etrafında dönen yaşamın anlatıldığı ilk bölümden sonra Good soldier’dan alıntıyla çarpıcı ikinci bölümümüz başlıyor. Evlilik, babalık ve ardından gelen medeni bir boşanma ile kendini terbiyeli ve adil bir insan olarak görmektedir Tony. Bu hayatta olabilecek en iyi adamdır ya da elinden gelen en iyisini yapmıştır. Bunu kendine sürekli yeniler. Tony iyi bir adamdır, kötü denebilecek bir niyet barındırımamıştır içerisinde. Eski sevigilisi Veronica dan gelen bir mektup bu yinelemelerine şüphe perdesi aralamıştır. Adrian’dan bir günce miras kalmıştır. Günceyi Veronica’nın kendisinden ister ancak Veronica, onun bu isteğini yerine getirmeye yanaşmaz. Birkaç kez buluşurlar ve her buluşmalarında, Veronica’nın keskin sözlerinin yüzünde patladığını hisseder: “Anlamıyorsun işte. Hiçbir zaman anlamadın ve asla da anlamayacaksın!”
İlk bölümde anlattığı anımsalardan oluşan hikaye Veronica ile değişmeye başlamıştır. Bu zamana kadar bize anlattığı hikaye nedir Tony’ nin? Ya bundan sonrası? Tony’nin acı verici duygusal kazısının parlak ve çağrıştırıcısı portresini okuyoruz, anlamayan ve anlayamayacak olan Tony’nin portresi.
Julian Barnes’a The Man Booker 2011 Ödülü’nü kazandırmış olan ve artık çok iyi tanıdığımız ironi anlayışının damgasını taşıyan Bir Son Duygusu, belleğin değişkenliğini, hayatın anlamı üzerine yazılmış şahane bir roman.
‘Kendi hayat hikayemizi ne kadar sık anlatırız ne kadar sık düzeltmeler, güzelleştirmeler, kesintiler yaparız. Aslında kendimize anlattığımız hikayedir bu.’
Kaynakça
https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Julian_Barnes
http://www.julianbarnes.com/
Yazar: Emine Öksüz