“Kabahatsiz rahibelerin talihleri ne kadar şen!
Unutulan dünyada, dünyayı unuturken.
Lekesiz bir zihnin ebedi gün ışığı!
Her dua kabul görmüş, her arzu olası…”
Alexander Pope
Hepimiz bir seferliğine buradayız ve yolun sonunda bizim birbirimizden tek farkımız biriktirdiğimiz hatıralar olacak. Bizi biz yapan, aynı tabloyu farklı görmemizi sağlayan, basit gibi görünen bir şeyi hep yanımızda saklamamız nesneden kaynaklı değil, biz kaynaklı olduğundandır. Hayatta kalmaktan ziyade amacı yaşamak olan insanların yüzünde bile o anlam bellidir bence. Anlamsız yüzler, boş geçen zamanlar hep okunmayı bekleyen, taslak halinde bekleyen bir kitap gibi. Hayatımızda o bildiğimiz ve asla okumaktan sıkılmadığımız bir kitap gibi hatıralarımızı, hayatımızı yazsak fena olmaz mıydı?
Hatıralar günün sonunda elimizde kalan tek şey. İlk bakışta değişmeden, olduğu haliyle kendini belli ediyor, ama öyle bir şey ki zamanla, mekanla, kişiyle birlikte değişime kendini bırakıyor. Anılarımıza bakışımız biz yaşadıkça şekil değiştiriyor. Bu değişim eşsiz bir olay. Büyük resme daha çok odaklanmamızı ve yapbozun o eksik parçasını bulmamızı sağlıyor, sonunda tümüyle görmüş olabiliyoruz tüm perspektifiyle.
Çocukluk fotoğraflarımıza baktığımızda o tuttuğumuz el, üstümüzdeki kıyafet, orada duran bir oyuncak bir nesneden çıkıp bir duyguya dönüşür. Anların hatıraya dönüşümü çıkar karşımıza. Sıradanlıktan çıkıp belki de ilk kez gittiğiniz bir yer olur hafızanızda, yediğiniz en güzel dondurma gelir aklınıza ya da kaybettiğiniz bir şeyi hatırlatır. Hafıza muhteşem bir oyun oynatıyor sanki bize. Hiç fotoğrafları bilmeseydik nasıl hatırlayabilirdik acaba bize ait olan anları? Bir yabancının yüzü çıkardı sadece karşımıza ama öyle değil. Çocukluğumuzu, o dondurmayı hatırlatıyor bize.
Bir an düşününce hepimizin hatırlamak istemediği anlar da mevcut. Bazen günün sonunda elimizde tek kalan şey olan hatıraları elimizde tutmak istemediğimiz olmuştur.
Ufak bir deneyden bahsetmek istiyorum. Bir epilepsi hastasının tedavisi için doktorlar hastanın beynindeki medial temporal lobunu almaya karar veriyorlar. Bu hastada epilepsi ataklarında azalma görülüyor ve bununla birlikte geçmişle ilgili hiçbir şeyi unutmadığı görülüyor. İlk bakışta mükemmel bir olay gibi gelmişti. Ama maalesef bu hastanın yeni hafıza oluşturamadığı ortaya çıkmış. Sadece 3 dakika öncesindeki olayı dahi hatırlayamamış.
Öyle bir şey ki yaptığı motor becerilerini hatırlayamamasına rağmen motor becerisi hep gelişmiş. Sadece ne yaptığını hatırlamıyor ama beyin o yaptığı işin pratiğini hep geliştiriyor. Bu adam tıp tarihinde beyni en çok incelenmiş kişi olarak tarihe geçmiş. Bilinçsiz bir bilinç çok üzücü geliyor. Az önce gördüğü muhteşem bir manzarayı hatırlayamamak, uzun zaman sonra karşılaştığın biriyle karşılaştığında dakikalar sonra tekrar onu uzak hatıralarda anmak çok üzücü bir durum.
“Hepimiz kim olduğumuzu bilmek için anılara ihtiyaç duyarız.”
Memento
Silinmiş bir hafıza birçok filme, kitaba konu olmuş ve aynı zamanda çoğu hayalde barınmış bir olay.
Unutmuş, unutabilmiş bir zihin aydınlatılmış, lekesiz diye tanımlanıyor. Lekesiz olduğunu kabul ediyorum. Hiç fırça darbesi değmemiş bir tuval gibi zihin. Bomboş. Aydınlatılmış olması sadece bir yanılsama. Karanlık bir odada ufak bir pencereden gelen ışığın aydınlatması gibi. Yetersiz. Hep aydınlıksa ışığa ihtiyacı var mıdır ki?
Bir can yeleği gibi , iyi veya kötü demek istemiyorum unutmak istediğimiz ve istemediğimiz halleriyle bizi anlamlandıran, kitap sayfalarını dolduran, renkleri karıştıran, farklılaştıran hatıralarımız kendimizi geçmişte kaybetmememizi, şu anda kendimizi bulmayı sağlıyor.
Yaptığımız, yaşadığımız pek de hatırlamak istemediğimiz durumları unutmak onları bir daha yaşamayacağımıza, yapmayacağımıza söz verebilir mi?
Bir an canlandırdım gözümde ama bana mümkün görünmedi. Bizi bir daha o yaptığımız, yaşadığımız şeyi tekrarlamaktan alıkoyan onu unutmak değil tüm varlığıyla hatırlamaktır. Yüksek bir sütun gibi onu dikmek, kabullenmek ve yanından sakince geçmek. İşte hafızamızda bir anı daha.
En sonda hepimizin istediği dönüp bakınca bizi gülümseten anılara sarılmak. Bu durumda kim unutmak ister ki en çok istediği hatırlamakken?
Neval Köybaşı
Kaynakça: